İHRACATTA KUR SORUN DEĞİL DİYENLER BU YAZIYI İYİ OKUSUN

Bu yılın ilk altı ayında, dış ticaret açığımız geçen yıla göre, yüzde 94.6 arttı, yani ikiye katlandı. Dış ticaret açığımızın bir kısmı, navlun gelirleri, turizm gelirleri, eğer net girdi olursa gibi gelirlerle karşılanıyor. Geriye cari dış açık kalıyor.
Dış ekonomik ilişkiler hacmine göre, Türkiye Dünyanın en fazla dış cari  açık veren ülkeleri arasında yer alıyor. O kadar ki, 2003 başından 2009 mayıs ayına kadar, yani 7 sene beş ayda Türkiye 183,7 milyar dolar dış cari açık verdi.

Dış açıkların temelinde, Türk lirasının sıcak para girişi nedeniyle aşırı değerlenmiş olması, başka bir ifade ile kurların düşük kalması ve bu nedenle de ithalatın ihracattan daha hızlı artması vardır.
Mamafih bu sene ilk 6 ayda da ihracat yüzde 14.9 arttı. Buna karşılık ithalat yüzde 33.6 arttı.
Öte yandan Merkez Bankası, Türk lirasının ne kadar değerlendiğini gösteren, “Reel kur endeksini”  de güncel hale getirdi. Reel kur endeksinde 2003 yılı baz alındı. Endeksin oluşmasında, 19 ülke yerine 36 ülke kapsandı. Bu endeks “döviz kurları düşük mü, değil mi?” şeklindeki tartışmalarını da ortadan kaldırdı. 2003 yılında döviz kurarlı dengede miydi? O da tartışılır. Ancak eğer 2003 yılına göre mukayeseli bir analiz yaparsak, kur dengesinin kalmadığını görebiliriz.
Örneğin 2003 yılı ortalaması 100 olan TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksi, 2010 Haziran ayında 127.57 olmuş. Yani Türk lirası yüzde 27.57 oranında değerlenmiştir. Bu demektir ki döviz kuru aynı oranda düşmüştür. Yani Haziran ayında 1.58 olan dolar kurunun, 2 lira dolayında olması gerekirdi.
 İhracat mallarının üretiminde ithal aramalı ve hammadde üretimi yüzde 70’dolayındadır. Dolayısıyla ihracatçı düşük kurdan dolayı ucuz ithal aramalı kullanıyor. Ne var ki, malını satarken, diğer ülkelerle rekabet edemiyor. Kaldı ki hizmet sektöründe ithal girdi daha düşüktür.
Diyelim ki, ihracatçı 150 liraya mal ettiği bir ürünü, bir dolara ihraç ediyor. Haziran ayındaki dolar kuruna göre, dolar başına kârı 8 kuruş olacaktır. Eğer Türk lirası aşırı değer kazanmamış olsaydı, aramalı ve hammadde girdisinin tamamını Türkiye’den tedarik eden bir ihracatçı olsaydı, bu defa bir dolarlık ihracattan 50 kuruş kazanacaktı. Bu şartlarda:
 1) İhracatçının pazarlık gücü artacaktı. Diyelim ki girdilerini yurt içinden karşılayanlar, dolar başına 8 kuruşa razı olurlarsa, bir dolarlık fiyatlarını 79 cent kadar düşürebilecekti. Girdilerinin bir kısmın ithal eden ihracatçıların ise ihraç ettikleri malı bir doların altında satma imkanları yine olacaktı. Bu şartlarda ihracatımızın rekabet şansı artacaktı.
2) Kur dengeye gelince, ithal girdi daha pahalı olacak ve üretimde yerli girdi artacaktı. Bu durum yeni istihdam sağlanmasına olanak verecekti. İşsizlik azalacaktı.
Kur artışından zararlı çıkacak olanlar, Türkiye ye spekülatif kar için gelen sıcak para ile döviz cinsinden borcu olanlar ile borsaya kısa vadeli yatırım yapanlar olacaktı. Sıcak para, çıkışta kârının bir kısmı kur artışına gideceğinden, kur arştı istemez. Özel sektör de, kur artışı ile döviz borcunun Türk lirası karşılığı artacağı için kur artışı istemez.
Aslında özel sektörün dış borçlarının bir kısmının yine bunların yurt dışında tuttukları kendi paraları olduğu biliniyor. Ne var ki, ekonomiyi, sıcak para fonları, borsa da işletmeleri balon yapanlar ve dışarıdan borçlu olanların bir koalisyonu idare ediyor.
Örneğin, bazı araştırmalarda ve bazı yazılarda,  “ihracatta sorun kur değil” deniliyor. Belli ki bunlar düşük kurdan spekülatif kazanç sağlayanların ve sıcak para lobilerinin istediklerini söylüyorlar.
Kur sorunu olmadan, iddia edildiği gibi kalite artışı, verimlilik artışı, alternatif pazarlar bulmak, ihracat artışı sağlamaz. Çünkü ihracat olsun veya olmasın, kalite ve verimlilik artışı sağlamayan, pazar genişletmeyen işletmenin zaten yaşama şansı yoktur. Kaldı ki diğer ülkeler de aynı şekilde kalite ve verimlilik artışı sağlamak peşindedirler.
En yanlışı da Çin’i örnek vermektir. Oysaki Çin başta ABD olmak üzere tüm dünyaya karşı, milli parası Yuan’ın değerini artırmıyor. Eğer Yuan’ın da değeri Türk lirasında olduğu gibi yüzde 27 daha değerli olsaydı, Çin de bizim gibi rekabet şansını kaybederdi.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir