ENFLASYONDAN NASIL KURTULURUZ?

2004 yılının Nisan ayında enflasyon yüzde 10 dolayında idi… Bu günde aynı düzeydedir.

Enflasyon oranı iki temelde hesap ediliyor… Birisi “Üretici Fiyatları Endeksi”ne göre, diğeri de “Tüketici Fiyatları Endeksi”ne göre…

 

 

2011 sonbaharında ÜFE oranı , TÜFE ‘ den daha yüksek çıktı… Kasım ayında 13.67’ye yükseldi. Aynı ay  TÜFE oranı yüzde 9.48 idi.

ÜFE oranının daha yüksek çıkması  üretim maliyetlerinin artması anlamına gelir. Mamafih 2011 yılının ikinci yarısında döviz kurları arttığı için , üretime girdi olan ithal  ara malları ve hammadde fiyatları da artmıştı.  Eğer işletmeler artan bu maliyetleri ürettikleri malların fiyatlarına yansıtamazlarsa , zarar  ederler. Mamafih yansıttılar da … Bu nedenle de 2011 aralık ayından itibaren TÜFE oranı da çift rakamlara çıktı.

Aslında Türkiye’de oligopol piyasa yapısı hakimdir. Bu nedenle firmalar artan maliyetleri perakende fiyatlara daha kolay ve üstüne koyarak yansıtıyorlar. Eğer piyasada oligopol yapılar kırılırsa , talep yapısı da değişmez ise ,  firmalar yalnızca maliyetleri yansıtırlar. Üstüne daha fazla koyamazlar.

 2011 yılında toplam talep artışı da , maliyetleri fiyatlara yansıtmaya daha elverişli idi.  

Merkez Bankası enflasyonla mücadele için “enflasyon hedeflemesi”ne gitti… Ancak bazı yıllar hedeften yüzde 110 sapmalar  da enflasyonla mücadeleyi zorlaştırdı.

Aslında MB’nın enflasyon hedeflemesine geçmesi şart değil. Enflasyonla mücadele para, kur ve mali politikalarla sınırlı olursa, enflasyonun köpüğü gidiyor. Ancak kronik bir çekirdek enflasyon devam ediyor. Bu nedenle enflasyonla mücadele genel bir istikrar programı içinde yapılmalıdır. Enflasyon hedeflemesine gidilecekse de yapısal sorunlar çözüldükten sonra gidilmelidir. Aslında yapısal sorunlar çözülürse, enflasyon da çözülür… Yine enflasyon hedeflemesi için, mali disiplinin sağlanmış ve mali piyasaların gelişmiş olması gerekir. Mevzuatla ve uygulama ile mali disiplin sağlanabilir… Ancak mali piyasaların gelişmiş olması, ülkenin gelişmişlik seviyesine bağlıdır. Türkiye’de borsanın bu kadar hareketli olması, mali piyasalar için bir handikaptır. Finans sisteminin istikrârlı olması gerekir… Türkiye’de halen finans sektörü aşırı şişmiş durumdadır. Reel sektörü temsil etmekten uzaklaşmıştır. Bu  sektörel dengesizlik önemli bir yapısal sorundur.

Enflasyonsuz bir ekonomi, istikrarlı bir ekonomidir. Yapılması gereken önce bir istikrar programı hazırlamaktır.

Bu program, dinamik bir yapısal program olmalıdır. Bu programda hedefler:
1) Piyasada oligopol yapıların kırılması, arz-talep dengesinin kurulması açısından önemlidir. Türkiye’de birçok sektörde piyasanın yüzde doksanı birkaç büyük firma tarafından kontrol ediliyor. Tüketiciler rekabetin getireceği avantajlardan yararlanamıyor. Bu şartlar altında çalışan firmalar maliyetleri olduğu gibi fiyatlarına yansıtabiliyorlar. Verimlilik artışına, Ar-ge’ye, maliyet minimizasyonuna ihtiyaç duymuyorlar.

Oligopol piyasaların kırılması için, başta KOBİ’lere ciddi destekler vermek gerekir. Oligopol piyasaların olduğu sektörlerin halka açılmasını teşvik etmek gerekir. Yine bu sektörlerdeki yeni şirketlere ve yeni yatırımlara destek vermek gerekir.

2) Devleti yeniden yapılandırmak gerekir. Kamu harcamalarında verimliliği artırmak gerekir.

Bu nedenle ihale yasasındaki istisnaları kaldırmak gerekir.
Devlet doğal tekeller ve altyapı hizmetlerinden doğan fiyat stratejisine yeniden sahip olmalıdır. Bu yolla devletin kısmen fiyatları kontrol etmesi sağlanmalı ve yine devlet sosyal faydası olan mal ve hizmetleri maliyet altı fiyatla satılabilmelidir.

3) Kurlar enflasyonla mücadelenin tek aracı olmadan çıkarılmalıdır. Bu da ancak “kontrollü kur rejimi” ile mümkün olur. Bugün enflasyon artmasın diye kur düşük tutuluyor. Düşük kur, cari açığın artmasına neden oluyor. Cari açığın finansmanı için, Türkiye dışarıdan daha pahalı borçlanıyor.  Sonuçta üretim maliyetlerine yansıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir