EKONOMİDE YENİ KURTULUŞ SAVAŞI

Küreselleşme, dünya ekonomisini o kadar kırılgan yaptı ki, sürecin temel felsefesi olan sermaye hareketlerinde bile artık IMF gibi kurumlar kontrol istemeye başladı. Kırılganlık ve belirsizlik, yeniden ulusal politikalara dönüşü zorunlu kılıyor.
Bizim ekonomi en kırılgan ekonomilerden birisidir. IMKB, bir günde yüzde 7 düşüyor…
Ertesi hafta yine bir günde yüzde 7 artıyor. Düşünün ki, bir yıllık reel faiz yüzde 2 iken borsanın bir günlük reel artışı bunun 3 katından daha fazladır.

Bunun içindir ki, Türkiye’nin geçmiş deneyimlerinden ders alması ve ulusal politikalara geri dönmesi gerekir. Türkiye ekonomide de kurtuluş savaşı verdi.  Ancak bu gün sıcak para, kar transferi, cari açık yoluyla ülke kaynakları dışarıya gidiyor.
Atatürk ekonomide de kurtuluş savaşı verdi. Atatürk’ün ekonomik çözümleri saplantıdan uzak pragmatik ve ülke çıkarını gözeten bir yoldan olmuştur.
Örneğin sosyo-ekonomik sistem konusunda, hem emperyalist devletlerin ve hem de Kurtuluş Savaşı’nda destek olmasına rağmen, Rusya’nın diretmelerine karşı çıktı.
Cumhuriyet ilan edilmeden önce ekonomik kalkınmanın pratik çözümleri için 17 Şubat – 4 Mart 1923’te İzmir İktisat Kongresi yapıldı… Kongre’nin açılışında Atatürk “Hayat demek, ekonomi demektir… Çünkü millet yoksul kaldıkça hiçbir şey yapamaz”  şeklinde konuştu…
İzmir İktisat Kongresi’nde özel teşebbüse dayanan bir kalkınma modeli esas alındı… Ve fakat Atatürk bu model içinde de yoksulluğun çözümü için pratik çözümler getirdi…
Örneğin, 1925 yılında ürünün bir kısmının harman yerinde devlete verilmesi şeklinde uygulanan ve bu nedenle hem tarımda verimi düşüren, hem de köylünün tepkisini çeken Aşar kaldırıldı. Aynı yıl köylüye 20 yıl vadeyle toprak dağıtıldı.
AKP İktidarı sanayi teşviklerini kaldırdı. Oysa ki 1923 – 1930 yılları arasında özel sektörü teşvik etmek için Osmanlı’dan kalan “Teşvik-i Sanayi Kanunu” yeniden düzenledi.
Kalkınmanın özel sektör eliyle gerçekleşmesi mümkün olmuyordu… Çünkü o yıllarda gelirler dağınık ve yetersiz idi…
Bu sorunu çözmek için getirilen  “Devletçilik uygulaması” da Türkiye şartlarına göre düşünülmüş dinamik bir politikaydı. 1930 Dünya ekonomik krizi de yine devletçiliği ve devlet müdahalesini gerekli kılıyordu.
Devletçilik uygulaması aynı zamanda Türkiye’yi İkinci Dünya harbinin zor şartlarına karşı koruyan bir uygulama oldu.
1) Devlet elinde sermaye birikimi yaratıldı ve bu tasarruflar yatırımlara yöneltildi. Her sektörde yatırım yapıldı…
2) Gelir dağılımını düzeltme yolunda adımlar atıldı… Örneğin şeker fabrikaları, tekstil fabrikaları yapılarak halka daha ucuz şeker ve basma sağlandı.
3) Kağıt üretimi ve devlet matbaaları ile kağıt ve kitap üretilip halkın kültürel gelişmesini sağlandı. Eğitimin altyapısı oluşturuldu…
4) Çimento, demir-çelik gibi kalkınmanın stratejik ürünleri üretildi.
5) Ulusal çıkarlarımızı korumak amacıyla, yabancı tekeller, madencilik, demir yolu ve limanlar devletleştirildi…
Atatürk demiryolları için, “Memleketin tüfekten toptan daha önemli bir güvenlik silahıdır” diyordu…
Ulusalcı politikalarda, Osmanlı’daki kapitülasyonlara ve Düyunu Umumiye’ye karşı duyulan tepkilerin de payı büyüktür…
Bu gün ise cari dış açık ve dış borçlanma da kaynaklarımızı yeniden peşkeş çektiğimizin birer belgesidir…

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir