İstanbul da benimde içinde olduğum bir gurup tarafından özelleştirme çalışması yapıldı. Bu çalışmanın raportörlüğünü eski özelleştirme idaresi başkan vekili Süleyman Yaşar yaptı. Şu hususlar ön plana çıktı:
1)Halkı fakirleştiren değil zenginleştiren özelleştirme yapılmalıdır.
Şimdi yatırımlar satılıyor. Paraları ya siyasi amaçla kullanılıyor. Veya açıkları kapamada kullanılıyor. Yerine yeni yatırım yapılmıyor. Halkın hem serveti gidiyor. Hem de telekomda olduğu gibi toplum bu kuruluşların gelirinden mahrum oluyor. Yabancıya satılan kuruluşların karı döviz olarak dışarıya gidiyor.
2) Türkiye’de özelleştirmelerin yüzde 70’i blok satış, yüzde 13’ü halka arz yöntemiyle yapıldı. Halbuki tam aksi olmalı ve yüzde 70’i halka arz edilmeliydi. Çünkü, vergi gelirleriyle yapılmış ve halkın malı olan bu tesisler, İngiltere uygulamasında olduğu gibi geniş halk kitlelerinin ortaklığına açılmalıydı.
3) Özelleştirmelerde yabancı sermayeye satılan şirketler ihracat ağırlıklı faaliyet göstermiyor. Tersine bazı marketler kendi ülkelerinden ithal ettikleri malları satıyor. Bu nedenle bu şirketlerin yabancı ortaklarının kendi merkezlerine yaptıkları ve yapacakları kar transferleri cari işlemler dengesini olumsuz etkilemektedir. Cari dış açığımız daha çok artmaktadır.
4)Denetleyici ve düzenleyici kurumlar henüz güçlü bir yapıya sahip olmadıkları için doğal tekellerin yüzde 49’u halka arz edilerek şirket yönetiminin şeffaflaşması sağlanmalı ve böylece sermaye piyasaları derinleştirilmelidir.
HALKA ARZ
5) Özelleştirmenin önemli bir fonksiyonu da ekonomik ve sosyal dayanışmaya katkısıdır. Özelleştirme sosyal demokrat partilerin elinde ekonomik ve sosyal dayanışmayı artıran bir araç olmuştur. Buna en güzel örnek İngiltere İşçi Partisi’nin özelleştirme uygulamalarıdır. İngiltere İşçi Partisi, özelleştirmeyi sosyal boyutunu öne çıkararak değerlendirmiş ve “paydaş toplum” kavramını geliştirmiştir.
Paydaş toplum hedefi, “halka arz” uygulamalarına öncelik verir. ‘’ Blok satışlar, halka arzın alternatifi değildir. Ancak “halka arzı” teknik ve mali nedenlerle mümkün olmayan firmaların özelleştirilmesinde ancak blok satış kullanılabilir. Doğal tekel niteliğinde olan” enerji ve altyapı” alanında üretim yapan firmalarla “mali kesimde” faaliyet gösteren büyük firmaların özelleştirilmesi yanlıştır.. Mutlaka özelleştirmek gerekirse “halka arz” asıl özelleştirme yöntemi olmak zorundadır.
İSRAF
6) AKP iktidarında tahsil edilen özelleştirme geliri israf edildi. Özelleştirme uygulamaları sürecinde 16 bin 159 kişi işini kaybetti. Elde edilen gelirler, özelleştirme mağdurlarına istihdam yaratmak için kullanılmadı. Yatırıma dönüşmesi gereken özelleştirme gelirleri hazine hesapları içerisinde adeta yok edildi.
7)Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 2. maddesinde “özelleştirme uygulamalarından elde edilecek gelirlerin genel bütçe harcama ve yatırımlarında kullanılamayacağına” ilişkin hüküm hala yürürlüktedir. Oysa aynı kanunun 10. madde hükmü değiştirilerek Genel Bütçe’ye aktarıma olanak sağlanmıştır. Fakat bu durum ilke maddesine aykırı olduğu için hukuki açıdan özelleştirme gelirlerinin genel bütçeye aktarımı tartışmalıdır.
ÜRÜN FİYATLARI ARTTI
8)Özelleştirme sonrası telefon, elektrik, gaz, su gibi doğal tekellerde ürün fiyatları arttı. Dünya’da özelleştirme sonrası konuşma ücretlerine fiyat artışı isteyen tek telefon firması Türk Telekom oldu.
9)Türk Telekom A.Ş.’nin sermayesinin yüzde 55’i 6 milyar 550 milyon dolara satılmıştır. Firmanın toplam değeri 11 milyar 909 milyon dolara ulaşmaktadır. Halbuki nüfusu 33 milyon olan Fas’ın telefon şirketi Maroc Telekom’un değeri 13.5 milyar dolar’dır. Sadece bu mukayese bize Türk Telekom A.Ş. nin değeri hakkında çarpıcı bir örnektir.
10) Doğal tekellerin özelleştirilmesinde şimdi Türkiye’de olduğu gibi fikirleri “Dünya Bankası” veriyorsa dikkatli olmak gerekir. Çünkü, Dünya Bankası doğal tekel özelleştirmelerinden dolayı sabıkalıdır. Dünya Bankası’nın verdiği danışmanlıkla Latin Amerika ülkelerinde enerji ve su alanında yapılan özelleştirmeler, gelir dağılımını bozmuş, fakirliği artırmıştır.