Tarlada izi olanın, sofrada sözü olur. Zahmetsiz lokma yenmez. Bu sözler hangi alanda olursa olsun, netice almak için önce çalışmak ve yatırım yapmak gerektiğini ortaya koymaktadır.
Siyasette de yatırım yapmadan bir yere gelmek, tesadüfi faktörlere bağlıdır. Kalıcı olmaz.
Siyasette yatırım, toplumsal sorunlara vakit ayırmak ve toplum için çalışmaktır.
Bu çalışma sırasında zaman ve maddi açıdan akıllıca fedakarlık yapmak şarttır. Akıllıca diyorum, çünkü bir siyasetçinin ne kadar çalıştığına ve bu çalışmanın yararlı olup olmadığına sonuçta halk karar verecektir.
Türkiye’nin en renkli politikacılarından rahmetli Osman Bölükbaşı, en sık miting yapan genel başkandı.
En fazla kalabalığı da toplardı. Espri kabiliyeti yüksekti. Gel gör ki iş oya gelince alamazdı. Çünkü halka ümit vermekte başarılı değildi. Buna karşılık Ecevit, çalışkandı…
Farkı, halka ümit verebiliyordu. “Ne ezilen, ne ezen; hakça ve insanca bir düzen” gibi sloganların içini doldurmasını biliyordu.
Laf üretmiyordu, proje ve gelecek vaat ediyordu.
Zafiyeti son zamanlarında her şeyi eşine bırakmasıydı. Eşinin aynı performansı göstermesi imkan dışıydı. Bunun içindir ki DSP, siyasi arenada geri kaldı.
Öte yandan Türkiye’de genel başkanlar dışında siyaset yapmak hemen hemen imkansız görünüyor. Dikkat edersek, siyasi demeç veren milletvekilleri de kendi genel başkanlarını araya katıyorlar. Bu durum, aynı zamanda siyasette genel başkanlar dışında siyaset yapmanın imkansız olduğunu gösteriyor.
Bu sıkıyönetim, AK Parti’de daha belirgindir. CHP’de de eğer Deniz Baykal istemeseydi, Kemal Kılıçdaroğlu olmazdı. Kendisine gelen yolsuzluk dosyalarını Kılıçdaroğlu’na gönderirdi.
Ayrıca İstanbul’a belediye başkan adayı olarak da kendisini Sayın Baykal önerdi. Önerdi diyorum, çünkü ön seçim olmadı.
Siyasette ne kadar yetenekli olursanız olun, örgütü tanımadan uzun soluklu bir siyaset yapamazsınız.
AKP, yeni partidir ve herkes, birlikte başladı. CHP de ise yeni gelenler, örgüt tarafından kolay kolay kabul görmez. Mamafih, son genel seçimlerde CHP’den milletvekili olanların yarısı, partili dahi değildir. Kılıçdaroğlu, Yeni CHP oluşturuyorum diye, partili olmayanlara adaylık teklif etti. Adaylık teklif ettiklerinin bir kısmı da milletvekili olmak istemediler…
Ancak eşleri veya kızlarının yapılmasını istediler. Kılıçdaroğlu aynen uydu. Sanki örgütte adam yok ve hepsi yeteneksiz insanlarmış gibi davrandı. Bunun içindir ki şimdi CHP’de içten içe kaynama var..
Söz gelimi Grup Başkanvekili Muharrem İnce bu nedenledir ki ve haklı olarak, “CHP’de politikamızla, ideolojimizle uyuşmayan, altı okla uyuşmayan söylemler söyleniyor mu, söyleniyor. Niye korkuyorsunuz. CHP, büyük bir denizdir. Denize bir yabancı madde düştüğünde hemen kirleniyor mu, hayır. Zamanla dışarı atılıyor. CHP’deki o yabancı maddeler de zamanla dışarı atılır. Merak etmeyin, korkmayın” diyor.
Öte yandan bazıları da ne partide çalışıyor, ne yatırım yapıyor, ne de aday yoklamasına kadar siyasetle ilgileniyor..
Buna mukabil her seçim sürecinde mutlaka aday adayı oluyor. “Şansımı deniyorum” diyor.
Nasrettin Hoca misali.. Nasrettin Hoca göle maya çalıyor… Göl maya tutar mı diyenlere de “ya tutarsa” diye cevap veriyor. Bu gibiler de siyaseti, torpille ihale almak gibi görüyor. Türkiye’de torpilin geçmediği yer yoktur. Ancak torpil, siyasette en az işleyen bir mekanizmadır.
Zira merkez yoklamasında söz sahibi olanlar, eğer yanlış aday seçerlerse veya torpille aday seçerlerse, bu defa kendilerine karşı kamuoyunda tepki oluşur.
Yani kendi siyasi geleceklerini hatır için feda etmiş olurlar. CHP’de bazı illerde, bazı milletvekillerinin, bazı gazeteciler tarafından dayatıldığı dilden dile dolaşıyor..
Son söz olarak; siyasette kalite, doğal olarak ülkenin demokratik ve iktisadi gelişmesi ile at başı gider.