REFERANDUM EKONOMİYİ NASIL ETKİLİYOR?

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,  referandumdan hayır çıkması halinde   “Hayır’ın faturasını ağır öderiz. Hayır çıkarsa, Türkiye reformdan uzaklaşan bir pozisyonda görülecek. Travmatik döneme gireriz”  diyor.
Travmatik dönem, ekonomik ve sosyal yaşamda önüne geçilemez çöküşler ve sorunların çıkması demektir. Ekonomik istikrardan sorumlu bir Bakanın, toplumu ve piyasayı bu şekilde tehdit etmesi, bizzat istikrarsızlık demektir.
Bu bir mantık hatası veya olası sonuç değil, açıkça bir tehdittir… Zira adama sorarlar, böyle riskler vardı, neden referanduma gittiniz? Meclis’te uzlaşma yolu ile de anayasayı değiştirmek imkanı varken, neden yapmadınız?
Başbakan da işadamları için “Bitaraf olan bertaraf olur. Memleketi sermayenin hegemonyasına bırakmayacağız”  demişti.
Hükümetle aynı çizgide olan Hak-İş Başkanı’nın ise TÜSİAD’ı hedef alarak, STK’ları “Sivil toplum konsomatrisi” olarak suçladı.
Referandum için Başbakan, hükümet ve aynı çizgide olan Hak-İş’in tehditleri denge sınırını geçti. Doğal olarak, piyasa dinamiklerini ve halkı rahatsız edecek boyutlara ulaştı.
Tarafsız olması gereken bir sendikanın hükümet ağzıyla konuşması da, hem sosyal sisteme ve hem de hükümete olan güveni zedeledi.
Bu tehditler, üreticinin ve tüketicinin psikolojisini olumsuz etkiledi. Arz talep dengesini bozdu. Reel ekonomik dengeleri bozdu. Fiziki yatırım ortamını olumsuz etkiledi. Ciddi yabancı sermaye girişini engelledi. Sermaye piyasasını spekülatif ve daha kırılgan yaptı.
Özetle, sanki gerçekten travmatik sonuçlar yaratılarak, Cumhuriyetin getirdiği değerler ortadan kaldırılmak ve ekonomik ve sosyal dengeler bozulmak isteniyor… Ve insanın aklına gerçekten referandum AKP’nin gizli dönüşüm ajandasının bir parçası mı sorusunu getiriyor. Olayların gidişatına bakarsak, Başbakan yardımcısının söylediği travmatik sonuçları zaten bu gün yaşamaya başladığımızı görebiliriz.
1) Bizzat referandum süreci makro dengeleri bozdu.
Türkiye İstatistik Enstitüsü Kurumu’nun ilan ettiği istatistikler, referandum sürecinin makro dengeleri bozduğunu gösteriyor:
* Ağustos ayında  “İmalat sanayi kapasite kullanım oranı”  Temmuz ayına göre yüzde 1.3 puan geriledi. Yüzde 73.4 oldu.
* 2010 Nisan ayında 118.8 olan Reel Kesim Güven Endeksi, Ağustos ayında 111.0’a geriledi.
* Ağustos ayında enflasyon artmaya başladı. Ağustos ayında Tüketici Fiyatları Endeksi              % 0.40, Üretici Fiyatları Endeksi yüzde 1.15 arttı… Yıllık enflasyon TÜFE’de yüzde 8,33, ÜFE’de     % 9.03 yükseldi. Seçim ekonomisi nedeniyle, Eylül- kim aylarında daha da artacaktır.
Öte yandan, Maliye Bakanlığı, her ay bütçe giderlerini açıklardı. Şimdi ise Temmuz ve Ağustos aylarını açıklamadı. İki aylık bütçe gelir ve gideri, referandumdan sonra açıklanacak.
* Bunun nedeni, referandum nedeniyle bütçe giderlerinin aşırı artmış olmasıdır. Bu durumu Hükümet içinden Ali Babacan, giderlerdeki artışın riskine dikkat çekerek, zımni anlamda açıklamıştı. Bu durum belirsizliği artırıyor ve ekonomik dengeleri olumsuz etkiliyor.
* Hükümet, bütçede hovardalık yapmayı önleyecek olan mali kural yasa tasarısını da söz verdiği ve meclis gündemine geldiği halde çıkarmamıştır. Bu durum, hükümete olan güvensizliği artırmış, belirsizlik ve kırılganlık yaratmıştır.
2) Hükümetin söylediğinin aksine referandumdan ’hayır’çıkarsa makro dengeler düzelir… Evet çıkarsa, daha çok bozulur. 
Başbakan ve Bakanların toplumu tehdit etmesi, demokrasiye saygılı olmadıklarını göstermiştir. Evet çıkarsa, tutumlarını bugünden göstermiş olmaktadırlar.
Demokrasi yoksa, piyasada güven de yoktur. Kimse yatırım yapmaz. Tüketim sınırlı olur. Mevcut tasarıda artık anlaşılmıştır ki, İktidar bu referandumu yalnızca yargı erkini kontrol atına almak için yapıyor.
Örneğin 17’ye çıkan Anayasa Mahkemesi üyelerinin, onu1nu Cumhurbaşkanı, Meclis ve YÖK seçiyor. Mecliste, muhalefetle uzlaşmayı dışarıda bırakan adi çoğunlukla seçtiği için bu on kişi AKP’nin on kişisi oluyor.
Oysaki demokraside, yürütme, yasama ve yargı, karşılıklı denge ve kontrol erkleridir. Başbakan Zaten Meclisi kontrol ediyor… Referandumdan sonra  “evet” çıkarsa, yargıyı da kontrol altına alacaktır. Demokrasinin olmadığı bir ülkede geleceği piyasa dengeleri değil, dikta rejimi belirler… Bu şartlarda özel sektör yatırım yapmayacak kadar akıllıdır.
Sonuç olarak; eğer hayır çıkarsa, demokrasi işler, travma olmaz… Eğer evet çıkarsa, Tayyip Erdoğan dikta rejimi başlar.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir