REFERANDUMUN İÇİNDE NE VAR ? II

 

Dün bu köşede, referandumdan evet çıkarsa, memur için yeni tuzaklar geleceğini yazmıştım… Daha çok sorun ve daha çok tuzak var…
1) Özürlülere yeni hak veriliyor mu?
“Anayasanın 10. Maddesine, çocuklar, yaşlılar ve özürlüler için alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz” fıkrası ekleniyor.
Gerçekte zaten devletin görevi bu gibileri korumaktır.
Uygulamada AKP iktidarı, iki yıl önce yasalaşan kamu mali yönetim ve kontrol kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapan bir torba yasa ile özürlülerin eğitim hakkını bir eğitim dönemi ile sınırlamak istedi.

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda CHP olarak engel olduk. Zira özürlülerin eğitiminin, özürlüde iyileşme sağlanıncaya kadar devam etmesi gerekirken, bu eğitimi 8 aya indirmek isteyen AKP zihniyetinden ne beklenebilir?

2) Kamu denetçiliği kurumunun kurulması, vatandaşlara demokratik bir hizmet verebilir mi?
Anayasanın 74. Maddesi de kamu denetçiliği getiriyor. Ancak bu değişiklik aynı zamanda çok geniş kadro ve personel atamasını da yanında getiriyor. AKP’nin amacı seçimden önce bu kadroları kullanmaktır ve kendi yandaşlarını atamak için bu değişikliği getiriyor. Ayrıca, Meclis’te zaten bir İnsan Hakları Komisyonu ve bir Dilekçe Komisyonu var. Kamu denetçisi, bu komisyonda olan milletvekillerinin vatandaşla iletişimini engelliyor.
3) Anayasa Mahkemesi yeni üye yapısı ile tarafsız olabilir mi?

Başbakan, zaman zaman yüksek yargıyı ağır bir dille suçluyor.  “Bize ceza veren yüksek yargı mensupları, bugün CHP’nin üst düzey kurullarında görev yapıyor”  diyerek, yargıyı neden ele geçirmek istediğini de izah etmiş oluyor.
Bugünkü durumda Cumhurbaşkanının kendisi, üst kademe yöneticiler ile avukatlar arasından 3 kişiyi doğrudan doğruya tayin ediyor. YÖK’ün üye yapısını da zaten her zaman iktidar partisi belirliyor. Bu şartlarda bugün toplam 11 kişi olan Anayasa Mahkemesi içinde, 4 kişi cumhurbaşkanının istediği üyelerden oluşuyor. 7 kişi ise yüksek yargının seçtiklerinden oluşuyor. Anayasa Mahkemesi’nin etki altında kalması önlenmiş oluyor.

Ancak, referanduma sunulan kanunda ise Anayasa Mahkemesi üye sayısı 17’ye yükseliyor. Ancak bu 17 üyenin 3’ünü YÖK, 4’ünü Cumhurbaşkanı doğrudan ve 3’ünü de Meclis seçiyor. Yani 17 üyenin 10’unu siyasi iktidar tayin ediyor. Bugün AKP iktidardadır. Yarın başkası gelir. Ancak AKP iktidarının atadığı Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl görev yapacaklar. Dolayısıyla ileride siyasi iktidarın yanlışlarının, Başbakanın yanlışlarının hesabını Anayasa Mahkemesi’nin bu yapısı içinde sormak imkanı olmayacaktır.
4) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştirmek, yargı  erkini nasıl etkiler?
AKP Ergenekon gibi yeni özel mahkemeler kurmak, hakimler ve savcıları etki altına almak ve bu yolla yargıyı hükümetin emrine sokmak istiyor. Bunun içindir ki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye yapısını da değiştirip, kendi kontrolü altına almak istiyor. HSYK’nın üye sayısı 22’ye çıkıyor.
Bunlardan ikisi Adalet Bakanı ve Müsteşar, 5 üye Danıştay ve Yargıtay’dan geliyor, 4 üyeyi Cumhurbaşkanı doğrudan atıyor. Bir üye Adalet Akademisi’nden geliyor. 10 üyeyi de birinci sınıf yargıç ve savcılar arasından, yargıç ve savcılar seçiyor.
Cumhurbaşkanının atamasında, AKP etkisi tartışılmaz. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na, yine hakim ve savcıların üye seçmesi demokratik olarak görünüyor. Ancak burada da gizli bir tuzak var. İlki, Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSYK’daki yerlerini koruyor olmaları bu kurumun bağımsızlığını zedeliyor.
İkincisi, Anayasa’ya göre bütün yargıç ve savcılar idari yönden Adalet Bakanı’na bağlıdır. Dolayısıyla da onlardan tam anlamıyla bağımsız davranış beklemek mümkün değildir.

Hukukçuların mutabık olduğu sonuç şudur:
“HSYK, bütün hâkim ve savcıların görev yerlerini belirliyor. Onların terfileri HSYK’nın elinde. Değişiklik kabul edilirse atama ve terfiler hükümetin inisiyatifinde olacak. Artık sadece özel yetkili mahkemeler değil tüm mahkemeler yandaş yargıç ve savcılarla donatılacak ve iktidara muhalif cephenin cehennem azabı çekmesine yol açacak, tıpkı bugün Silivri’de olduğu gibi…”

Bu nedenledir ki, birinci sınıf yargıçların sayısının, yüksek yargıçların sayısını geçmesi, önemli bir sakıncadır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir