Kamu alacakları içinde, en büyük yeri Sosyal Güvenlik alacakları tutuyor. Faiz ve zammıyla birlikte vergi alacakları 50 milyar lira, buna karşılık Sosyal Güvenlik alacakları 56 milyar lira dolayındadır.
Başbakan Yardımcısının açıklamasına göre:
· Kesinleşmiş alacakların asıllarının tamamı,
· SGK tarafından uygulanan idare para cezalarının yüzde 50’si, alacak aslına bağlı olmayan cezaların yüzde 50’si,
· Gecikme faizi ve gecikme zammı yerine ise TEFE/ÜFE oranı kullanılarak, borcun güncel değeri bulunacak. Bu tutar ödenecek.
Sosyal Güvenlik borçlarının bir kısmının affı, istihdam alanındaki bu sorunu bitirmiyor. Çünkü sorun çalışanlar üstündeki sosyal güvenlik primleri ve vergilerin, altından kalkılmayacak kadar yüksek olmasından ileri gelen bir sorundur.
Eline 1200 lira geçen bir işçinin, çalıştığı işyerine maliyeti, işçi çalıştırma masraflarını da katarsak, 2000 liraya çıkıyor. Yani işveren, işçi kesintileri, işveren payları ve vergiler için işçiye ödediğine yakın bir parayı da devlete ödüyor.
Aslında işçiler, brüt ücretlerinden kesilene bakmazlar, ellerline ne geçiyor, ona bakarlar… İşveren de bir işçinin işletmeye maliyeti nedir ona bakar.
İstihdam üstündeki prim ve vergiler yüksek olduğu için, işverenler ya daha çok makine ve daha az işçi çalıştırmak yolunu seçiyor… Bu şartlarda daha pahalı teknoloji kullanıyorlar. Daha fazla yatırım yapıyorlar. İşsizlik artıyor. Ya da, kaçak işçi çalıştırıyorlar.
Bu nedenledir ki toplam 20 milyon çalışanın yüzde 45’i, 8.5-9 milyon kadarı kayıt dışı çalışıyor. Bu nedenledir ki, Türkiye de çalışan bir milyon kadar yabancı işçi var.
İstihdam yükü, Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde ortalama yüzde 25 ile yüzde 30 arasındadır. Eğer Türkiye de, asgari ücretin tamamını vergi dışı tutarsak, işçinin ödediği gelir vergisi ile işçi ve işveren primlerini toplam yükün yüzde 25 olması şeklinde düşürürsek, bu sorun kökten biter.
Çünkü yüzde 25’i hem ödemek daha kolay olur, hem de işveren riske girmez. Yüzde 37 – yüzde 40 istihdam yükünü, bazı işverenler riske girmeye değer buluyorlar.
Öte yandan, istihdam yükü düşerse, kayıt dışı istihdam da azalır. Devletin kaybını, yeni kayıt altına girenler karşılar.
Sosyal güvenlik ödemelerine uygulanan faiz ve gecikme zamları ile cezalar da çok yüksektir. Sosyal güvenlik borçlarında faiz ve cezalar, enflasyonun üç katına çıkıyor. Birkaç yılda borç tutarı aslının birkaç katına çıkıyor. Bu şartlarda ödenmesi imkansız hale geliyor.
Faiz ve gecikme zammı, enflasyonun ve mevduat faizinin birkaç puan üstünde olmalıdır.
Yine yüksek istihdam yükü, işçi ve işverenin, bu yükü düşürmek için de anlaşmasına zemin hazırlıyor.
Örneğin, yukarıda örnek verdiğimiz aynı işçinin eline geçen 1200 lira yerine, eline 600 lira geçecek şekilde gösteriliyor. Bu şartlarda devlete ödenecek vergi ve prim, 800 lira yerine 400 liraya düşüyor. Kalan 400 lirayı da işçi ve işveren bölüşüyor.
Sosyal güvenlik sorunu kökten çözülmezse, her gelen hükümet birkaç kez af çıkarmak zorunda kalacak. Borcunu ödeyenle ödemeyen arasında devlet eliyle haksız rekabet yaratılmış olacak. Toplumun vergi bilinci zayıflayacaktır.