KÜRESELLEŞME MİLLİ DURUŞUMUZU BOZDU…

G-20’ler toplantısında Obama, Çin ile ilgili değerlendirmesini “Hiç bir millet refaha ulaşmayı Amerika’ya ihracat yaparak gerçekleştirmeyi düşünmemeli… Ticaret fazlası olan ülkeler ekonomilerinin sağlıksız bir şekilde ihracata dayalı olmasının yerine iç tüketicimi güçlendirmeliler” şeklinde yaptı.

Çin Başkanı Hu ise “yavaş ve istikrarlı bir şekilde, serbest, kademeli ve kontrol edilebilir kur politikasına devam edeceklerini ve diğer ülkelerin de,  başka ülkeler için çok fazla istekte bulunmalarının doğru olmadığını” ifade etti.  Ve ABD’yi son olarak piyasalara 600 milyar dolar sunması nedeni ile doların değerini kasten düşük tutmakla suçladı.
ABD ile Çin arasında kur savaşı yeni değil… ABD doların uluslararası değerini düşürmek için çalışıyor. Çin de Yuan’ın aşırı değer kazanmasını önlemeye çalışıyor. Çünkü bu savaşta parası değerlenen ülke dış ticarette kaybedecektir.
Bizde ise Başbakan Yardımcısı Babacan, sanki kutsal ve dokunulmazmış gibi sık sık dalgalı kur sistemine devam edeceğiz diyor. Aslında Başbakan ve Hükümet böyle söyleyerek, sıcak paraya mesaj vermiş oluyorlar. Çünkü dalgalı kur olduğu sürece sıcak para girecektir. Sıcak para girdiği sürece TL değerlenecektir. Sıcak para için çıkışta ve kar transferinde kur artışı riski kalmayacaktır.
Kur politikası değişmediği ve sıcak para düşük te olsa bir vergi ile kontrol edilmediği sürece, Merkez Bankası’nın son aldığı önlemler de gösteriş olarak kalmaktadır.
Merkez Bankası, gecelik faizleri neden düşürdüğünün ve munzam karşılıkları neden artırdığının gerekçelerini “Son dönemde artan sermaye girişleri iç ve dış talebin büyüme hızlarındaki ayrışmayı belirginleştirmekte, bu durum hızlı kredi genişlemesi ve uyarılan ithalat talebi kanalıyla cari dengede bozulmaya yol açmakta ve finansal istikrara ilişkin riskleri gündeme getirmektedir” şeklinde açıklamıştır. Gerçekte ise ithalat talebini artıran en önemli faktör düşük kurdur. Merkez Bankası’nın bu önlemleri sıcak para girişini önlemez, kur dengesi sağlamaz, yalnızca sıcak paranın yatırım alanını değiştirir.
Hani dünyada küreselleşme, bu tür ulusal hedefleri ortadan kaldırıp, herkesin dünya nimetlerinden daha çok yararlanmasına imkan verecekti? Hani bütünleşmiş bir dünya ekonomisinde, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin hepsi yükselecekti.
Unutmayalım ki, kapitalist sistem ve piyasa ekonomisi her bir sermayenin en yüksek kârı elde etmeye çalışmasına dayanır. Piyasa ekonomisinde hiçbir ülke, küreselleşmeye katkı yapacağım diye, bile bile rekabet gücünün kaybolmasına göz yummaz.
Kaldı ki, küreselleşmenin iki ön şartı var… Birisi, ortak bir dünya parasının kullanılması… İkincisi, emeğin de aynı sermaye gibi serbest dolaşması. Bunlar olmayacağı sürece, küreselleşme ulusal çıkarlarını koruyan, milli duruşu olan ülkelerin, diğer ülkeleri sömürme düzeni haline gelir… Şimdi görünen de budur.
Öte yandan, küreselleşme tersine dünya ekonomik istikrarını da bozmuştur. Dünya ve birçok hükümet spekülatif fonların cirit alanı haline gelmiştir.
İdeolojik açıdan bakarsak, piyasaların ve hükümetlerin spekülatif sermaye tarafından kontrol edilmesinin önündeki en büyük engel, ulusal bütünlük, milli ve manevi değerlerdir. Bunun içindir ki, küresel süreçte önce bu değerlerin yozlaşması sağlanmıştır. Maalesef bu yozlaşmayı en ağır şekilde yaşayan ülke de biziz.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir