20 yıl önce, küreselleşmeye, “dünyayı ve insanlığı kurtaracak formül” olarak bakılıyordu… O kadar çok propagandası yapıldı ki herkes küreselleşmeyi tartışmasız kabul etti. Küreselleşmenin jandarmalık görevi ise IMF’ye verildi… Zaten 1944 yılında kurulan IMF’nin işi, dünya kur istikrarını ve dolayısıyla ekonomik istikrarı sağlamaktır… IMF’nin ikizi olarak kabul edilen Dünya Bankası’nın işi de, önceleri yalnızca imar iken sonradan gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına yardım görevi de verildi. Küreselleşme kısa vadeli sermayenin doymak bilmeyen iştahı nedeniyle, dünyaya allanıp-pullanıp anlatıldı… Gerçekten dünyada sermaye hareketleri hızlandı… 1997 Güneydoğu Asya ve 1998 Rusya, 2001 Türkiye ve Arjantin krizleri, kısa vadeli sermayenin bu aşırı hızından ileri geldi.
IMF, buna da çözüm buldu: Dalgalı kur sistemi… Dalgalı kur sistemi sonucu bizim gibi bazı gelişmekte olan ülkeler cari açık verdi… Çin gibi bazı ülkeler cari fazla verdi. Son on yıl küreselleşmenin yükselişi oldu… Küreselleşme yandaşları kayıtsız-şartsız olarak küreselleşmeyi destekledi… Son zamanlarda küreselleşme yandaşlarından da çatlak sesler çıkmaya başladı… ABD Merkez Bankası eski başkanı bile, “sermaye hareketlerinin büyüklüğü reel sektörün on katı oldu” diye beyanda bulundu. Bu nedenle varlık satışları arttı… Bu nedenle petrol fiyatları yükseliyor.
Yani, küreselleşme hız kesti… Dünyada her şey denge üstüne kurulmuştur… Küreselleşmede reel sektör ile finans sektörü arasındaki denge bozuldu. Ya yumuşak bir iniş gerekiyor… Ya da bu balonun sönmesi kaçınılmaz oluyor.
Bu bağlamda küreselleşme de rekabetin sağlanması için, fiyatları suni anlamda düşürecek veya artıracak koşulların da ortadan kaldırılması gerekir…
Türkiye kan kaybetti…
BİR ülkede milli para değerli olursa, o ülke rekabet gücünü kaybeder… Tersine kur değerli olursa, o ülkenin rekabet gücü artar. Türkiye’de YTL 2002 yılına göre bugün yüzde 40 dolayında değerlidir.
Kur yoluyla fiyat rekabetinin bozulmasını ancak bütün dünya için geçerli olacak tek para birimi uygulaması engeller… O zaman, maliyetler, verimlilik ve kalite ön plana çıkar… Dünyada tek para sistemi olmayacağına göre, küreselleşmenin rekabeti artırma, insan refahını artırma gibi temel felsefesi de duvara çarpmış oluyor.
Dalgalı kur bizde YTL’nin aşırı değer kazanmasını veya döviz kurlarının baskı altında tutulmasını önleyemedi… Çünkü, reel faizlerin yüksek olması, dolarizasyonun olması ve piyasaların gelişmemiş olmasından ötürü sistem çalışmadı.
Dalgalı kur sistemi teorik olarak döviz kurlarını dengeye getiren bir sistemdir.
Bu sistem şöyle çalışır:
Eğer bir ekonomide döviz kurları düşük, milli para yüksek ise o zaman cari açık ortaya çıkar… Cari açık bir ülkenin dövize olan ihtiyacının artması demektir… Dövize ihtiyaç artınca kurlar da artar… Dengeye gelir… Kur artınca, diğer faktörleri veri alırsak, cari açıkta ortadan kalkar… Tersine kur yüksek ve milli para düşükse bu seferde cari fazla oluşur… Döviz arzı artar… Kur düşer ve cari fazla azalır. Dengeye gelir. 2006 yılında cari açığımız 32 milyar dolar oldu. Buna rağmen kur artmıyor… Düşüyor… Çünkü YTL faizi döviz faizinin 4 katı ise, sıcak para girişi hızlanır. Dalgalı kur sistemi çalışmaz…
Bu nedenle Türkiye, AKP döneminde toplam 97 milyar dolar cari açık vererek, küreselleşmeden en zararlı çıkan ülke oldu.
Fakirleşme ve sosyal anarşi
KÜRESELLEŞME faktör dengesini, sürekli olarak sermaye lehine bozdu… Küreselleşme yalnızca sermayenin serbest dolaşımı olarak kaldı… Emeğin dolaşımına izin verilmedi. Dünyada terörün tırmanması, tek taraflı küreselleşmenin getirdiği adaletsiz düzenin sonucudur… Zira küreselleşme, zengin- fakir farkını açtı… Hatta aynı ülkede farklı bölgeler arasındaki gelir farkını artırdı. Dünya Bankası’nın veya Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu gibi organizasyonların, fakir ülkelere yapacağı destekler veya geri kalmış yörelere vereceği imkânlar küreselleşmenin getirdiği fakirleşme sorununu çözmeye yetmez. Türkiye bu süreçte büyüdü… Ancak bu büyüme halka yansımadı… Tersine işsizlik arttı… Yoksulluk arttı… Sosyal anarşi, yolsuzluk, hırsızlık-kapkaç ve terör tırmandı. Cari açığı dış borçla veya sıcak parayla kapattık… Bu demektir ki çocuklarımız da bugünkü hovardalığımızın bedelini ödeyecektir.
Çatlak sesler yükseldi