Resmi rakamlara göre Türkiye de 18 milyon insan fakirlik sınırında 1 milyon insanda açlık sınırında yaşıyor.
Gelir dağılımı o kadar bozuldu ki …Toplumda ikili yapı oluştu… Lüks arabalarda kuyruk var.. Ucuz arabalar daha az satılıyor.. pahalı villalar daha kolay satılıyor… Ucuz konutlar bekliyor.
Türkiye de halkın satın alma gücü düştü… Bunun temel nedeni uygulanmakta olan politikalardır.. IMF reçetelerinde gelri dağılmının yeri yoktur.. Buna karşılık Dünya bankası iane dağıtarak bu sorunu çözmeye uğraşıyor.. Ancak Dünyanın çoğu fakir ..
Türkiye de hükümetin yanlış yönetimi , fakiri hiçe sayması , iş yerine poşet dağıtması , halkın fakirleşmesinde etkili oldu. Ancak aynı zamanda :
Nüfus artışı gelir artışı üzerinde oldu .. Türkiye’de 1997’de nüfus sayısı 64 milyondur… Bu nüfus 2006 da 74 milyona çıktı… İş yaratma ve gelir artışı , nüfus artışına yetmedi.
Kaldı ki , büyümede halkın refahına yansımadı.. Çünkü büyüme ithalata dayalıdır.. yarattığımız katma değer ve geliri ithalat yoluyla , cari açık yoluyla dışarıya aktarmış oluyoruz.
HALKIN SATIN ALMA GÜCÜ DÜŞTÜ …
Fiyat arttı … Gelirler aynı hızda artmadı ..Gelirler, enflasyon kadar artmadığı için satın alma gücü düştü
Eğer gelirler enflasyon kadar artmazsa, “Reel gelir” azalmış olur…
Reel gelir, satınalma gücünün göstergesidir. Uygulanan IMF kaynaklı poltikalar talebin kısılmasına dönüktür.. Bu n edenle de çalışanların ve köylünün reel geliri geriledi.
İşsizlik arttı.. Gerçek işsiz sayısı 5 milyonu geçti.. Temel neden aramalı ve hammaddeyi artık üretmeyip , düşük kur nedeniyle ithal etmemezdir.
DEVLET HİZMET YAPMIYOR..
Kamu hizmetleri daraldı…Faiz dışı fazla oranını tutturmak için, hükümet bütçe harcamalarında kısıntıya gidiyor. Bu kısıntı eğer “tasarruf” şeklinde olursa, sonuç ekonomiye ve toplum gelirine olumlu yansır… Ancak bu kısıntılar tasarruf şeklinde değil, yatırımları kısmak şeklinde oluyor.
Atıl yatırımları kısmak , bütçeden yapılan ölü yatırımları kaldırmak, bir tasarruftur… Ancak, eğitim, sağlık gibi altyapı insana yapılan yatırımları kısmak tasarruf değildir.. Bunlar eninde sonunda halkın cebine bir maliyet olarak yansıyor…
Bu defa resmi okullar parayı halktan topluyor… Veya altyapı bakımından yetersiz kalınca özel okullar devreye giriyor… Aynı şekilde devletin yaptığı sağlık hizmeti aksayınca, vatandaş özel sektörden aynı hizmeti üç –beş katı fiyatla alıyor. Sonuçta Halkın eğitim ve sağlık giderleri artıyor. Diğer mallardan daha az satın alabiliyor.
FAİZ FAKİRDEN ALIP…. ZENGİNE VERİYOR…
Öte yandan Devlet bütçesinin yarısına yakın kısmı borç faizine gidiyor. Devlet vergilerin üçte ikisini oluşturan KDV gibi dolaylı vergileri zenginlerden de fakirlerden de aynı oranda alıyor… Vergi gelirinin önemli bir kısmını Devlete borç verenlere yüksek faiz olarak dağıtıyor… Fakirin satınalma gücü düşüyor…
Bu şartlarda toplumun faiz elde eden en fazla yüzde 2’sinin geliri artıyor… Yüzde 98’inin ise geliri azalıyor.
Daraltıcı para ve maliye politikaları , sıcak para özel sektör dinamizmini de öldürdü..
Özel sektör , uzun dönemli yatırım yapmıyor.. Spekülatif alanlarda ve kayıtdışılığı tercih ediyor. Bu durum Ücretlerde sürekliliği engelliyor. İşsizliği artırıyor.
ÇÖZÜM NEDİR ?
2001 krizindeki yangını söndürmeye dönük kısa vadeli politikaları değiştirmektir. Daraltıcı politikalar yerine üretim ve arzı artıracak politikalar devreye sokulmalıdır. Gerçekçi kur politikasına dönülmelidir.. Faiz dışı fazla bütçe yerine , iç borç faizleri bir borç idaresi kurularak bu idareye aktarılmalı ve Denk bütçe esasına geçilmelidir.