IMF – YENİ KRİZ – TÜRKİYE

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn, “yeni bir krizin geleceğinden emin olduğunu, dünyanın bu ekonomik krize hazırlanmaya ihtiyacı olduğunu, ancak yaşanılacak krizin zamanını ve doğasını tahmin edemeyeceğini” söyledi.

IMF Başkanı kriz için hükümetlerin yaptığı desteklerin, finans sektöründe reform iştahının kaybolmasına neden olduğunu gerekçe olarak gösteriyor.


Aslında, IMF de ekonomik konjonktüre kısa vadeli bakıyor. Gerçekte küresel süreç, dünya ekonomisinde kriz potansiyeli yarattı. Serbest piyasa ekonomisinde, öteden beri konjonktürel hareketler yaşanıyor. Küresel ekonomi bu hareketi hızlandırdı, ekonomik krizlerin aralığını daralttı. Küreselleşme hevesi, iktisatta Ricardo’nun “karşılaştırmalı üstünlükler teorisi” nden ilham aldı. Ülkelerin iş bölümü ve uzmanlaşmaya dayanan ticaretleri, fırsat maliyetleri açısından maliyetlerin düşmesine, üretilen malın artmasına imkan sağlar. Bu yolla dünya üretimi ve dünya refahı artar. Ne var ki, uygulama farklı oldu.

Küresel süreç, spekülatif fonların cirit attığı bir dünya yarattı. Finansal sistemin hakimiyeti altına girdi. Mal hareketleri önünde yine gümrükler var. Sermaye hareketi hızlanınca, emek hareketi kısıtlandı. Yani küresel süreç, sektörel dengeleri ve faktörel dengeleri bozdu. Dünya ekonomisi finans tuzağına düştü. Daha kırılgan oldu.

Kırılganlığın en iyi göstergesi borsalardır. Kriz ve kriz sonrası İMKB, yarıdan fazla düştü ve yarıdan fazla arttı. Cevapsız kalan soru şudur: Borsanın hangi değeri reel sektörü temsil ediyor? Cevap yoksa balon var demektir.

Türkiye, Küresel süreçten en zararlı çıkan ülke oldu. 2000 yılından beri 170 milyar dolar cari açık verdi. Bu açığı varlık satışları ve dış borçla kapattı.

IMF’nin geldiği 2009 sonundan beri, Türkiye’nin başı dertten kurtulmadı. 2001 programını IMF yaptı. IMF adına Kemal Derviş yönetti. Bu program, enflasyonun köpüğünü almak için milleti aç ve yoksul bırakmayı hedefleyen bir program idi.

Bu program, AKP döneminde de devam etti. AKP programı günübirlik önlemlerle besledi.

Başbakan Erdoğan, IMF’yi hep kullandı. Son olarak 2 yıldan beridir, piyasalara IMF ile stand- by yapılacak umudunu verdi. Şark kurnazlığı yaparak, IMF’yi borsa ve sıcak para için çıpa olarak kullandı.

Örneğin, “bu defa sonuca ulaşacağız” dedi. Herkesi oyaladı. Yine “En ucuz para IMF’de ise hiç çekinmem’’diyerek, ekonomik anlayışını da ortaya koydu.

Oysaki, bir ülkenin hedefi cari açığı önlemek ve bu nedenle ortaya çıkan dış borç ihtiyacını ortadan kaldırmak olmalıdır. Dış borç yalnızca sıfırdan yatırım yapmak, istihdam yaratmak için alınırsa, yararlı olur. Kendi, kendini öder.

IMF Başkanı, önceleri “Artık karar verilse iyi olur” dedi. Yani IMF de oyalamadan bıktığını gösterdi. Dün de IMF Başkanı “artık Türkiye ile stand-by görüşmüyoruz” diyerek, kesip attı.

IMF sözcüsü Atkinson da “Türkiye ile yeni bir borçlanma programı hakkında görüşmelerin sona erdiğini” söyledi.

IMF ile temel sorun, AKP’nin 2009 Mart ayında seçim ekonomisi uygulaması ve bu nedenle ortaya çıkan 52.2 milyar liralık bütçe açığıdır. Ayrıca AKP yakın olan genel seçimlerde de, seçim ekonomisi için IMF’nin bütçeyi kullanmaya izin vermeyeceğini biliyordu. Yeni stand- by bu yüzden yapılmadı.

IMF’nin gitmesi, ülke hayrınadır. Ancak Başbakan IMF görüşme sürecini kötü yöneterek, ekonomideki kırılganlığı artırdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir