HÜKÜMET programında ekonomi, bir programdan çok, önceki hükümet döneminde yapılanlar ve bazı yuvarlak hedefler şeklinde yer almıştır. Teknik anlamda programda ne yapılacağı, nasıl yapılacağı ve hangi araçların kullanılacağı yer almıyor. Programda kendinden önceki icraatları veya yanlışları kısaca atıf yapılması, alt yapıyı göstermek açısından doğru olabilirdi… Ancak önceki hükümetin yaptıklarını tek yanlı ve göklere çıkaran bir program elbette taraflı bir program demektir. Kaldı ki, göklere çıkarılan eski uygulamaların da çoğu da içinde yanlış bilgilendirme ve çok yoğun çelişkiler taşıyor. Örneğin, başlangıçta “AKP… çok kapsamlı bir ekonomik program uygulamaya başlamıştır” deniliyor.
Gerçekte ise, AKP’nin IMF kaynaklı araçları kullandığını herkes biliyor.. Örneğin faiz dışı fazla, düşük kur-yüksek faiz gibi. Ve yine 2001 yılında Kemal Derviş’in açıkladığı ve yangın söndürmeye yönelik kısa vadeli program olan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını” bu güne kadar harfiyen uyguladığını herkes biliyor. AKP’nin iktisadi anlamda bir ekonomik programı olmadı. Bazı yasaları çıkarmak kapsamlı ekonomik program değildir. Yasalar programların işlemesi için alt yapı oluşturur. Ancak program yapılmamışsa bir anlamı yoktur. Hedefler ve araçlara gelince… Bunlarında çoğu ya doğru değildir… Veya kamuoyuna yanlış bilgi verilmektedir.
Piyasa ekonomisi
PROGRAMDA ekonomi politikalarında, rekabet ortamı ve şeffaflık ilkesinden söz ediliyor… Devletin ekonomik faaliyetten çekildiğini ifade ediyor.
Gerçekte ise AKP’nin kayırmacı politikaları ve çifte standartlar koyması nedeniyle şeffaflık ilkesine uyulmamıştır. Piyasada devlet haksız rekabet yaratmıştır.
· AB’nin 2006 Türkiye İlerleme Raporu’nda özel sektörde kayıt sisteminin ve şeffaflığın arttığı yazılıyor ve fakat rekabet edebilirlik üzerindeki devlet etkisi paragrafında, “Kamu ihalesi politikaları düzenleyici çerçeveye daha fazla istisna getirilerek zayıflatılmaya devam edilmiştir.” deniliyor. İhale yasasının 7 defa değiştiği ve belediye ihalelerinden bir kısmının ihale dışı tutulduğu bir uygulamanın şeffaf olmadığı açıktır.
· Programda özelleştirme gelirlerinin 33 milyar dolara ulaştığı ifade edilmiş… Peki bu gelirler nereye kullanıldı?
Gelirler bütçeye girmedi
ÖZELLEŞTİRME İdaresi’nin web sayfasında giderleri de gösteren “kaynak kullanımı tablosu” 2004 yılından sonra yayınlanmadı.
· Telekom satışı dışındaki gelirler, bütçeye girmedi. Hazine’de bir fon hesabında tutuldu. Ancak oradan da nasıl kullanıldığı anlaşılmıyor.
· TOKİ ve KİPTAŞ, arsaya para vermeden, vergi ve harç ödemeden, imar sıkıntısı çekmeden, lüks konut yapıp sattı. Bu özel sektöre karşı haksız rekabet değil mi? Bu şartlarda piyasanın işlemesinden söz etmek doğru değildir. Piyasa sıcak para ise, o da kırılganlığı artırıyor.
Hükümetin niyeti geçmişteki yanlışlarını düzelterek, reel sektörün ağırlık kazanacağı bir piyasa ve şeffaf devlet yaratmaksa, bunları nasıl yapacağını da açıklaması gerekirdi.
Yabancı sermaye
PROGRAMDA ulusal ve uluslararası yatırımcıların Türkiye’yi bir yatırım yeri olarak tercih ettiği, 2006 yılının ilk altı ayında doğrudan yabancı sermaye girişinin 12 milyar dolar olduğu yazılıdır.
Doğrudan yabancı yatırım sermayesi ile doğrudan yabancı sermaye farklıdır. Başbakan kelime oyunu yapıyor. Türkiye’ye gelen 12 milyar dolar yabancı sermaye, hazır şirketleri ve bankaları almak için geldi. Sıfırdan yatırım yapacak, risk alacak yatırım sermayesi gelmedi. Bu tür sermaye, sıkışınca bankanın imkânlarını, mevduatı ve sermayesini bir gecede dışarı çıkarır. Risk alan bir sermaye değil.
Türkiye’de ulusal sermaye neden yatırım yapsın? 2 lira olması gereken dolar kuru 1.32 iken hep ithalat yapacaktır. Bu yüzden değil mi ki şirketler Mısır’da yatırım yapmak için kuyruğa girdi.
Yüksek faiz devam ettiği sürece, sıcak para kırılganlığı artırdığı sürece, balon ekonomisi var olduğu sürece, kimse Türkiye’de ciddi yatırım yapmaz. Başbakan önce yatırımın önündeki bu engelleri nasıl kaldıracağını, piyasa istikrarını nasıl sağlayacağını açıklamalıydı.