EKONOMİK GELİŞME VE POLİTİKACI

Gelişmekte olan ülkelere eskiden az gelişmiş ülkeler denilmekteydi. Daha kibar olsun diye bunlara gelişmekte olan ülkeler denildi. Az gelişmişliğin her alanda göstergeleri var… Bu göstergelerden birisi veya en önemlisi de, politika alanında ortaya çıkıyor.

 

Politikayı meslek edinmek, politikadan başka bir işi olmamak, az gelişmişliğin önemli bir göstergesidir. Politikayı meslek edinenler gelişmiş ülkelerde de var… Ancak gelişmekte olan ülkelerde bunların sayısı çoktur.

 

Bu gibiler politikadan başka bir iş yapamıyor… Veya yapmıyor… Politika dışında kaldıklarında işsiz kalmış oluyorlar… Oysa ki gelişmiş ülkelerde, politikada başarısız olanlar veya bir dönem seçilemeyenler eski mesleklerine dönüyorlar…

 

Türkiye’de bu şekilde mesleğine dönen politikacı azdır…

 

 

 

Kamuoyuna yansıyan şekliyle ve bildiğimiz kadarıyla, örneğin Deniz Baykal, 1980 sonrası zorunlu olarak politika dışında kalınca avukatlık yaptı. Rahmetli Ecevit kısa bir süre, iki – üç sayı Arayış Dergisi’ni çıkardı, ancak iş yaptı sayılmaz… Demirel iş yapmadı… Tansu Çiller mesleğine dönmedi… Mesut Yılmaz da bağımsız milletvekili seçilerek politikayı sürdürüyor.

 

Bakanlık ve milletvekilliği yapmış çoğu politikacı da iş yapmıyor… Zaten iki sene milletvekilliği yapana, devlet en yüksek emekli maaşını ödüyor…

 

Siyasetçinin yozlaşması

 

Öte yandan politikayı meslek edinen bazıları için de, siyasi parti ve siyasi yaklaşım önemli değil… Önemli olan bir partiden seçime girip post sahibi olmalarıdır.

 

Politikada en büyük az gelişmişlik göstergesi, bazı siyasi partilerin seçmene ufak menfaatler dağıtarak, seçmeni kandırmaları ve siyasi tercihlerin önünü tıkamalarıdır.

 

Örneğin AKP 7 yıldır iktidardadır… Bu süre içinde, işsizliği önleyici, gelir dağılımını düzeltici, fakirliği azaltıcı nitelikte uyguladığı bir iktisat ve sosyal politikası olmadı… Buna karşılık varoşlarda, seçim rüşveti şeklinde ekmek ve kömür dağıtıyor… Seçmen, bu analizleri yapamıyor… Seçim tercihleri yanlış oluşuyor.

 

Yine az gelişmiş ülkelerde ve bizde politika herkesin kolayca yapabileceği bir iş olarak algılanıyor… Birçok insan her politik mevkii talep edebiliyor…

 

Olmayınca da partiye bayrak açıyor.

 

Aynı şekilde parti içinde bir göreve yeniden seçilemeyenler de, sanki bu iş kendilerine ölünceye kadar tanrının yalnız kendilerine verdiği bir postmuş gibi, yeni seçilenleri kabul etmiyor… Partiden ayrılıyor… Yeni bir parti kuruyorlar… Veya muhalefet gurupları oluşturuyorlar…

 

Ben yoksam parti de yok anlayışı

 

Oysaki, demokrasinin temel kuralı seçilmişleri kabul etmektir…

 

Parti içinde fikir anlaşmazlığına düşenlerin, ülke sorunları ile görüş farklılığı olanların, ayrılmaları ve kendi düşüncelerine daha yakın bir girişim içinde olmaları hoş görülebilir… Ancak bir siyasi partinin anlayış değiştirmesi zaten mümkün değil… Örneğin Türkiye’de sağ partinin sol, sol partinin de sağ bir yaklaşım içine girmesi zaten olmadı… Buna karşılık ortaya, ana partilerden doğma yüzlerce parti çıktı.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir