EKONOMİ DÜZE ÇIKACAK MI?

Haziran ayı sanayi üretim endeksi, geçen yılın Haziran ayına göre yüzde 9.7 azalış gösterdi. Geçen yıl Haziran ayında sanayi üretim endeksi yüzde 2.4 artmıştı. Bu azalış, resesyonun Haziran ayında da devam ettiğini gösteriyor.

 

Sanayi üretim endeksinin geçen yılda en düşük olduğu ay, Şubat ayı idi. Bu sene Şubat ayında 84.6’ ya düşen endeks, Haziran ayında 109.9’ a yükseldi. Ancak yine de geçen yılın Haziran ayına göre yüzde 9.7 oranında daha düşük kaldı.

 

Sanayi Üretim endeksinin eksi çıkması, büyüme oranının da eksi çıkacağını gösteriyor. Yani bu yılın ikinci çeyreğinde (Nisan-Mayıs-Haziran) aylarında da büyüme oranı eksi olacak… Ancak birinci çeyrekten daha düşük bir eksi değer çıkacak. Yüzde onun altında bir eksi büyüme olacak.

 

 

 

Makro ekonomik göstergeler, krizden çıkışa işaret ediyor. Ancak Türkiye de dünya krizinden ayrı olarak ortada iki önemli sorun bulunmaktadır.

 

Birisi, yapısal sorunlar, kriz öncesi riskleri aynen muhafaza ediyor…

 

İkincisi, Türkiye de krizin maliyeti diğer ülkelere göre daha yüksek oldu.

 

Kriz öncesi işsizliğin en önemli nedeni, düşük kur nedeniyle aramalı ithalatının artması ve içeride aramalı üreten fabrikaların kapanması idi. Kriz sonrası da aynı sorun yaşanacaktır. Çünkü, kur sistemi değişmedi. Faizler diğer ülkelere göre yüksek… Yine kontrolsüz kısa vadeli sermaye girişi hızlanacak… Yine karlı olan kamu ve özel işletmeler satılacak… Yine balon yapan borsaya para gelecek… Dolar kuru düşecek.

 

Ekonomik krizde Türkiye’nin ithalat hacmi düştü… Ancak, ithalatın yapısı değişmedi. Bu yılın ilk yarısında, Ocak- Haziran döneminde aramalı ithalatının toplam ithalat içindeki payı biraz düştü. Önceleri yüzde 76 ile yüzde 72 arasında değişen pay, yüzde 70.6 oldu. Buna karşılık yatırım malı ithalatının payı azaldı… Tüketim malı ithalatının payı da arttı yüzde 13.5’ e yükseldi.

 

İstihdamın artması için, yatırım malı ithalatının, ithalat içindeki payının en az yüzde 30 seviyesine çıkması gerekiyor. Bu günkü kur sistemi ve bu günkü altyapı yetersizliği gibi yatırımları engelleyen sorunlar ortadan kalkmazsa, yatırım artışı olmaz.

 

Öte yandan, ekonomik kriz reel sektör ile finans sektörü arasındaki dengenin iyice bozulmasına neden oldu. Reel sektörün karları azalırken, finans sektörünün karları tersine arttı.

 

Bu dengesizlik, finans piyasalarının başı bozuk olması, bankaların reel sektöre kredileri kesmesi, MB faizleri düşürmesine karşılık banka kredi faizlerinin yüksek ve yüzde 100 ile yüzde 500 arasında kar sağlayacak şekilde olması ve hazinenin borçlanma ihtiyacının artması ile bankaların risksiz hazine kağıtlarına yatırım yapması sonucu oluştu.

 

Küresel krizin en önemli nedeni de, finans sektörü ile reel sektör arasındaki dengenin bozulması idi. Türkiye de bu yapısal sorun ağırlaştı.

 

Ekonomik krizin en ağır tahribatı ise işsizlik ve gelir dağılımında oldu.

Küresel kriz fakir sayısını artırdı.

 

Birleşmiş Milletler (BM) dünyada aç sayısının 1 milyara yükseldiğini açıkladı. Üstelik, BM dünya gıda programı sözcüsü, Uganda, Kenya ve Bengaldaş’a yapılan yardımların durma noktasına geldiğini açıkladı. Batık bankaları ve şirketleri kurtarmaya 2 trilyon dolar harcayan dünya, açları görmezlikten geliyor.

 

Türkiye krize en ağır bedeli ödeyen ülke oldu. İşsiz sayısı 6.2 milyona çıktı. Kriz sonrası da durum değişmeyecek. Çünkü, kriz öncesi uygulanan günübirlik politikalar aynen devam ediyor. Krizden çıkış programı, yapısal dönüşüm programı yapılmıyor.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir