2000 yılında kısa vadeli dış borç stoku, 28 milyar dolara çıkmıştı… Bu borçların yaklaşık 12 milyar doları, bankaların sendikasyon kredisi şeklinde aldıkları kredilerden oluşuyordu.
Sendikasyon kredileri, birden fazla bankanın bir araya gelerek ortak kredi vermesidir. Böylece bir sorun olursa, bankalar riski de bölüşmüş oluyorlar.
2001 krizinden sonra, bankaların 12 milyar dolar tutan kısa vadeli dış borçları tamamen ödendi ve Türkiye‘nin kısa vadeli dış borç stoku, 12 milyar dolar azalarak 16 milyar dolara indi.
Oysa, yabancı alacaklılar imkan tanımak ve ödemede kolaylık sağlamak için genellikle krize giren ülkelerin, kısa vadeli dış borçlarını ertelerler. Buna rağmen Türkiye böyle bir olanaktan yararlanmadı..
her şeyden önce, IMF’nin misyonu alacaklıları korumaktır… Bu nedenle krizden sonra verdiği kredileri bu şartla verdi. Yani Türkiye aldığı IMF kredilerinin önemli bir kısmını dış borçların ödenmesinde kullandı.
Yine fona devredilen bankaların dış borcunu fona aracılığı ile hazine ödedi… Hazinenin ödemiş olması demek, dış borcun toplum tarafından ödenmesi demektir… Yani içi boşaltılmış bir bankanın dış borcunu biz millet olarak borçlanarak ödedik… Bu borcu ödediğimiz ve ödeyeceğimiz vergilerle kapatacağız.
2001 yılında 16 milyar dolara gerileyen, 2002 yılında da aynı seviyede kalan kısa vadeli dış borç stoku, şimdi yeniden 32 milyar dolara yükseldi…
Dikkat edersek kurların düşük kaldığı , faiz-kur makasının açıldığı dönemlerde, kısa vadeli dış borçlar artıyor.. Çünkü, özel sektör için dış krediler daha ucuz ve daha uygun geliyor… Bu defa da kısa vadeli dış borçların, 2 yıl içinde 2 katına çıkması bu nedenle oldu.
Düşük kurdan dolayı özel sektör hem daha uygun kredi kullandı… Hem de ucuz ithal girdi kullandı.. Ancak her inişin bir yokuşu vardır…
Merkez Bankası reel kur endeksine göre YTL yüzde 40 değerli görünüyor… Yani dolar kurunun 1.9 YTL olması gerekiyor… Ancak 1.6 veya 1.7 seviyesi de bugünkü cari açık ve sıcak para sorununu çözer…
Dolar kur’u bu düzeye ulaşırsa bu defa kısa vadeli dış borcu olan özel sektör firmaları sıkıntıya girer… Onun içindir ki yıllardır dalgalı kur rejiminin çalışmadığını ifade ediyorum…
Yapılması gereken bu süreci daha uzun zamanda ve tedrici yaşamaktır. Bu da ancak gerçekleri görmekle olur… Aksi halde 1 dolar 1 YTL olacak demek, deve kuşu misali kafayı kuma gömmektir.
Her mesleğin bir meslek dili var… Birde halk dili var… İktisat konusunda eğer meslekten olmayanlara, meslek diliyle hitap ederseniz, hem boşa çene yormuş olursunuz… Hem de karşınızdakini sıkmış olursunuz… Bildiğiniz de sizde kalır.
İktisat, insana dayanır… Malzemesi insandır… Bunun içindir ki çok karmaşıktır… Diğer sosyal bilimlerde olduğu gibi zaman ve mekana göre değişir… İçinde bulunduğunuz şartlara ve sosyal çevreye göre yorum yapmak zorundasınız.
Elbette teknik altyapınızın da yeterli olması gerekir.. Ayrıca tarafsız ve objektif düşünmek zorundasınız.
Öte yandan iktisat, laubalilik kaldırmaz… Zira dinleyen veya okuyan insanlar, “kendimi nasıl yaparım da en rasyonel bir biçimde organize edebilirim… İmkanlarımı nasıl değerlendiririm…” diye dikkat kesilmişken, siz lahmacundan söz ederseniz, okuyan veya dinleyenin tepkisini çekersiniz… Zira Eğlenmek isteyen, rahatlamak isteyen, magazin veya adamına göre belgesel okur veya dinler…
İktisatçının iyimser veya kötümseri olmaz… Yorum farkı olur…
İktisat politikaları, tıbbi ilaçlara benzer… İki tarafı kesen bıçak gibidir… Bu nedenle iktisadi olaylarda, sonuçlarda madalyonun diğer tarafına bakmak gerekir.
Örneğin, kısa dönem için bakarsanız , borsanın spekülatif karlar getirdiğini görürsünüz… Ancak uzun dönem için bakarsanız, zarar getirdiğini fark edersiniz.
1997 yılında endeksten iki sıfır atıldı… O yılın Aralık ayında, endeks değeri 3 541 idi. Yedi yıl sonra, 2004 Aralık ayında ortalama 25 bin dolayına ulaştı. Yani 7 kat arttı. Ne var ki aynı süre içinde, TÜFE bazında fiyatlar, 13 kat arttı. Yani 7 yıl için bakarsak borsa kaybettirdi.
Öte yandan bazıları ekonomi tartışırken araya sürekli İngilizce kelimeler sokuşturur… Oysa bu İngilizce kelimelerin hepsinin oturmuş Türkçe karşılıkları var… Aslında Türkçe karşılığı olan kelimeleri İngilizce söylemek, ya Türkçe karşılığını unutmak veya bilgisizlik kompleksinin dışa vurmasıdır.
Medya ya bakalım… Borsa, bankalar, yani para ve sermaye piyasa araçları, haber ve yorumların yüzde doksanını oluşturuyor… Medyayı adeta finans sektörü işgal etmiş… Üretim, paylaşım ve istihdam unutulmuş… Üstelik borsa yorumu yapanlar, aşağı tutunma noktası, tepki sınırı, moment gibi her gün ve hatta her saat, şahsen benim ve inanıyorum ki iktisatçının da anlamakta zorlandığı aynı lafları söylüyorlar.