Demokratik özgürlük, insan hakları ve siyasi hakların olduğu bir siyasi yapıyı belirtir. Eşit şartlar altında Siyasi sürece katılım, siyasal tercihlerin seçim sistemine adil yansıması ve insan hakları ve sivil özgürlüklerin olduğu bir sistemi ifade eder.
Sivil özgürlük, düşünme ve düşündüğünü ifade etme, adil yargılamaya erişim hakkı, toplanma özgürlüğü, inanç özgürlüğünü ifade eder’.
Günümüz şartlarında genel olarak ekonomik özgürlük, diğer üçüncü kişilere ve topluma maliyet getirmeden, üretmek ve tüketmek, serbestçe tasarruf ve yatırım yapmaktır. Serbest mübadele, serbest rekabet, kişisel hakları ve mülkiyet haklarını koruyan bir piyasa ve hukuk düzeni, gönüllü sözleşme yapma hakkı, emeğin serbestçe kullanılmasına imkan veren bir ekonomik ortam ve daha önemlisi devletin ve siyasi iktidarların tarafsız olduğu bir siyasi düzen ise ekonomik özgürlüğün altyapısıdır.
Ekonomik Özgürlük kalkınmanın ve insan refahının anahtarıdır.
Sovyetlerde ekonomik özgürlük yoktu… Sovyetler topluluğunun petrol, gaz ve madenler açısından daha büyük kaynaklar olmasına rağmen, komünist rejimde insan refahı ve kalkınma olmadı. Kaynaklar dünyanın kamplaşması ve savaş teknolojisinde kullanıldı. Bugün Sovyetlerden kalma, başı Rusya’nın çektiği ve demokrasinin olmadığı Bağımsız Devletler topluluğunda ortalama fert başına gelir dünya ortalamasının altındadır.
Bu söylediklerime itiraz olarak Çin örneği verilebilir… Ne var ki Çin Mucizesi ve Çin’de yüksek büyüme, ekonomik özgürlük sınırlı olduğu için sürdürülemeyecektir. Temel mesele büyümeden çok kalkınma ve bağlı olarak insan refahıdır.
Çin’in büyümesi bir süre devam edecektir. Ancak bu büyüme, tek parti yönetimi, mülkiyetin sınırlandırılması, rekabetin kurallara bağlanması ve devletin aşırı müdahalesi, rekabetin sınırlandırılması gibi nedenlerle kesintiye uğrayacaktır. Dünyada ucuz Çin mallarına olan talep giderek azalmaktadır. Hatta birçok sektörde Çin malları çok daha ucuz olmasına rağmen, riskleri ve elverişsiz kullanım şartları nedeniyle tüketici tarafından dışlanmaya başlanmıştır. Teknolojide de ABD gibi demokratik ülkeleri yakalaması zor görünüyor.
Yıllık petrol ihracatı 200 milyar dolar civarında olan ve dünyanın en zengin 24. ülkesi olan Suudi Arabistan’ın 27 milyonluk nüfusunun 6 milyonu yoksulluk sınırında yaşıyor. Nüfusun yüzde 30’u gecekondularda, halkın yüzde 37’sinin de kirada oturuyor.
Yani genel olarak, demokrasi temeline dayanmayan büyüme hem sürdürülemez, hem de toplumsal refahı sağlamaz. Zira toplumsal refah kalkınma ile sağlanır. Demokrasinin olmadığı dikta rejimlerinde de büyüme olabilir. Ancak:
1. Dikta rejimlerinde kaynakların dikta elinde veya bir azınlık gurupta toplanması, toplumda gelir dağılımını bozar.
2. Dikta rejimlerinde diktatörler varlıklarını sürdürmek için veya maddi imkan sağlamak için ticari faaliyetleri de yönlendirir. Müdahale eder. Rusya’da muhalif iş adamlarına yapılanlar ortadadır.
3. Devletin sağlık, eğitim ve istihdam yaratmak için ayırması gereken kaynaklar, otokrasiyi sürdürmek isteyen siyasi iktidarlar tarafından yandaşlara dağıtıldığı ülkelerde gelir dağılımı bozulur, refah göstergeleri de düşer. Ekonomide Uzun vadede Kaynak kullanımında etkinlik düşer. Kaynak kullanımda etkinliğin düşmesi büyümeyi de düşürür.
4. Otokratik rejimlerde baştakiler, bu günü kurtarmak için toplumun geleceğine ipotek koyar yani toplumu borçlandırır. Toplum yaşadığı dönem içinde bunun farkına varamaz.
Dünyada iktisadi gelişmesini tamamlamış ülkelerin tamamında , Demokratik temele dayanan kurumlar oluşmuştur. Demokratik temel dayanan kurumlar, şeffaf devlet, siyasi partiler ve seçimler, hukuk düzeni, özgür ve tarafsız basın, mülkiyet haklarını garanti altına alan ekonomik, sosyal ve hukuki düzendir. Geçmişte ve bu gün kıtlık yaşayan ülkeler, sömürge ülkeleri, tek partili ve dikta rejimlerinin olduğu ülkelerdir.