DEMOKRASİ VE KALKINMANIN ALT YAPISI: EĞİTİM

Eğitimsiz toplumlarda ortaya çıkan otokrasi baskısı kalkınma projelerini olumsuz etkiliyor. Uzun dönemli yatırımlar yerine, kısa dönemli yatırımlara da daha fazla önem veriliyor. Birçok ülkede yaşanan dikta rejimlerin kısa sürede meyvesini verecek yatırımları tercih etmesi, halkın tepkisini bastırmak ve halk desteği almak telaşından ileri geliyor. Bunun içindir ki dikta rejimlerde genel olarak iktisadi planlama yoktur.

Sovyetler dönemindeki merkezi planlama ile piyasa ekonomisinin hakim olduğu ekonomilerde yatırımların planlanması ve koordinasyonu ile kaynakların en verimli en etkin alanlara yönlendirilmesini ön gören planlama farklıdır. Merkezi planlamada üretim ve tüketim kararları piyasa tarafından değil, merkezi sistem tarafından alınıyor.

 

 

 

 

Sovyetlerdeki merkezi planlamanın etkin olmadığı, ekonomide kaynakların rasyonel tahsisinden daha çok Rus emperyalizminin bir aracı olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki, Sovyetler dağıldıktan sonra makine, traktör fabrikaları gibi fabrikalar üretim yapamadı, zira Ruslar peyk ülkelerin bağımsızlığını kısıtlamak için, her parça üretimini ayrı bir Sovyet’te yapmışlardı.

İngilizlerin bilinen atasözüdür.. ”George’u eğitmek için, anneannesinden başlamak gerekir.” Eğitim uzun bir süreç olduğu için, kalkınma açısından da etkileri daha uzun dönemde ortaya çıkar. Potansiyel kalkınmayı etkiler.

Aslında kalkınma, GSYH’da büyüme, sosyal göstergelerde iyileşme yanında, okullaşma oranı, vasıflı iş gücü gibi eğitim göstergelerini de kapsar.

Eğitimin kalkınmada beklenen pozitif etkiyi yaratması için, eğitime ayrılan kaynakların en verimli ve etkin kullanılması gerekir. Eğitimin beşeri sermaye (insana yapılan yatırım) olması, eğitimin aynı zamanda topluma sağladığı bu dış fayda  sosyal faydalardan kaynaklanmaktadır. Eğer eğitimden sağlanan bireysel ve sosyal fayda toplamı (toplam fayda), eğitim için yapılan toplam masraflardan -fırsat maliyetleri dahil- (toplam maliyet) üstünde ise eğitim etkin kullanılmıştır.

Eğitimden en yüksek verimin alınması için de;

Bir: Bir ekonomide katma değer yaratmada etkili olacak insan gücü eğitiminde, eğitim yapacakların en geniş tabandan ve en yetenekli olanlar arasından seçilmesi gerekir.

İki: Yine özellikle yüksek öğrenimde, insan gücü planlaması yapılmalı ve ihtiyaca, piyasa talebine göre eğitim yapılmalıdır. İşsiz kalmış bir insana yapılan yatırım, atıl bir yatırıma dönüşmüş olur.

Üç: Eğitim, siyasi ve ideolojik hedeflerden uzak tutulmalıdır.

Öte yandan ideolojik olmayan, yönlendirilmemiş olan eğitim demokrasinin de altyapısını oluşturur.

***

Antik Yunan filozofu Platon ya da bizde bilinen adıyla Eflatun (MÖ 427- MÖ 347) demokrasi, bir eğitim işidir diyor ve eğitimsiz toplumlarda demokrasinin işlemeyeceğini şöyle ifade ediyor. ”Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecek olanları iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar. Demokrasi despotluğa dönüşür.”

Öte yandan, tarihteki diktatörlerin çoğu kötü eğitim almış veya eğitimini yarım bırakmış insanlardır. Söz gelimi Hitler, 13 yaşında tüberkülozdan  babasını kaybetmiş, daha sonra ağır bir ciğer hastalığı geçirmiş, doktorun tavsiyesiyle bir yıl kadar okuldan ayrı kalmış, sonra da maddi sorunlar nedeniyle okula geri dönememiştir.

Irak diktatörü Saddam, 1956’da dayısı tarafından askeri akademiye girmesi için teşvik edilmiş, ancak akademi giriş sınavlarında başarısız olmuştur. 1957’de Baas Partisi’ne girmiş. Suikastlara karışmış. Sonradan Mısır’da ve Bağdat’ta hukuk fakültesine gitmiştir.

Elbette diktatörler içinde eğitimli olanlar da vardır… Ancak insanlığa zarar vermiş olanlar genellikle eğitimsiz ve cahil cesaretine sahip olanlardır.

Eğitim demokrasi bilincini artırır. Eğitimsiz bir toplumda demokrasinin tüm kurallarıyla yerleşmesi ve sağlıklı sürdürülmesi mümkün değildir. Sovyetler Birliği’nde okuma yazma oranı yüzde 100 idi. Halkın refahı düşüktü ve fakat tamamı eğitilmiş bir toplumdu. İdeolojik eğitim ön planda olmasına rağmen, eğer Sovyetler eğitimsiz bir toplum olsaydı 1991’de komünizmden kurtulma hareketini başaramazdı.

Kaldı ki Mihail Gorbaçov’un Sovyetlerden gelen baskıyı azaltmak için Glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılandırma) politikaları, halkın daha çok bilinçlenmesine neden oldu ve sağladığı özgürlük ortamından yararlanan tüm bastırılmış görüşler daha rahat kendilerini ifade ettiler.

Eğitimsizlik, uygulamada demokrasinin yolunu kapatıyor. Örneğin 1980 darbesinden sonra Türkiye’de siyasi partiler ve seçim kanunu değişti. Daha önce ön seçim yoluyla halkın siyasi sürece katılması ve söz sahibi olması esas idi. 1980 sonrası bu husus partilerin insafına terk edildi. CHP bir seçimde yalnızca kısmen ön seçim yaptı. Diğer partiler hiç ön seçim yapmıyor.

 Demokratik olmayan bu uygulamaya karşı halktan hiçbir tepki gelmiyor. Bu bir biat kültürüdür ve ancak eğitimle kaldırılabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir