Ekonomi yönetiminin tüm politikaları “Beklentileri yönetmek.” Üstüne kurduğu anlaşılıyor…
Siyasi iktidar, IMF’le yeni stand–by mutabakatını da bu beklentileri yönetmek üzere aldı… Şimdi teşvik meselesiyle Takiyye yapmaya çalışıyor… Daha da önemlisi AB müzakere tarihini de bu beklentileri yönetmek için, her ne pahasına olursa olsun aldı. Hatta YTL’ye geçişi de aynı amaçla kullanıyor…
Beklentileri yönetmek, kur-faiz dengesi, tasarruf-yatırım dengesi ve arz-talep dengesi gibi makro dengelerin oluşmuş olduğu şeffaf ekonomilerde etkili olabilir…
Bize gelince… Örneğin, TL faizi yüzde 20 ve döviz faizi de yüzde 3 olduğu sürece, beklentiler yoluyla tasarrufları yatırımlara dönüştürmek imkansızdır…
Ekonomik altyapı uygun olmadığı sürece, beklentileri pompalamak ve şişirmek, gerçek dengelerin oluşmasını engeller… Örneğin müzakere tarihi alınmasından sonraki bir günde hatta iki saatte borsanın yüzde 6 artması, kırılganlığın ötesinde balondan başka bir şey değildir. Ve ister istemez, yarın AB ile ilgili gerçekler ortaya çıkmaya ve kamuoyunda tartışılmaya başladıkça, İMKB şiştiği gibi, boşalacaktır.
Yapılmakta olan vergi indirimlerini de kamuoyunu oyalayarak aynı amaçla yapmaktadır… Zira Gelir vergisinde en üst dilime yüzde 5 indirim gelmiştir… Yani bu indirimden aylık geliri on milyarın üstündekiler yararlanacaktır. KDV ‘ye gelince, AKP’nin yüzde 8’e çektiği gıdadan AB’nin 17 zengin ülkesinde ülkesinde hiç vergi alınmıyor.
Ekonomi yönetimi beklentileri yöneterek, Türkiye’de yapısal sorunları çözemez… Ekonomi yönetimi bu yolla 2004 yılında 15.5 milyar olarak gerçekleşen ve bundan sonra her yıl ortaya çıkacak 11 milyar dolar cari açığı önleyemez… 3 yıl sonra 175- 180 milyar dolara çıkacak olan dış borç sorununu çözemez… Bütçe açıklarını önleyemez… Yine iç borç stoğunun azalmasını sağlayamaz… Hatta beklentileri yönetmek ters teper… Örneğin arz-talep şartları sağlıklı oluşmaz…
Özetle balona hava basarak ekonomiyi uzun süre uçuramazsınız.