Yüksek Kurla Siyasetin Finansmanı mı Yapılıyor?

Merkez Bankasının gösterge faizini iki ay içinde yüzde 19’dan yüzde 15’e indirmesi ile üçüncü kur şokunu yaşıyoruz. Ama bu şokun bozucu etkileri , 13 Ağustos 2018 tarihinde yaşanan  birinci kur şoku ve Ekim 2020 de yaşanan ikinci kur şokundan daha fazla oldu.

Plan-Bütçe Komisyonu toplantında ve AKP grup toplantısında , Merkez Bankası yanında doğrudan sorumlu olan  Hazine ve Maliye Bakanında bu politikadan hoşnut olmadığı anlaşıldı.

TL krizi yaşanırken , Hükümetlerden beklenen istikrar programıdır. Gerçekçe ise  dünkü sözcüde , AKP ‘den bazı yetkililerin ;

  • Enflasyon aşılır, faizsiz düzen lazım ,
  • Avrupa Bizden kötü ,Türkiye iyi,
  • Bizi dolarla yıkamazsınız ,iman ettik.

gibi sözleri iktidarın gündeminin farklı olduğunu , bu nedenle  krizin kabul edilmediğini gösterdi.

Bu güne kadar ; Cumhurbaşkanın ve Merkez Bankası başkanının  açıklamalarından , kur artışı istenmesinin nedenlerini tartışmak gerekir.

1) Enflasyon hesabı ters tepti.

Cumhurbaşkanının düşük faiz israrındaki  temel tezi ‘’ faiz sebep enflasyon sonuçtur ‘’ gerçekleşmedi. 2018 kur şokunda TÜFE yüzde 25, Yİ_ÜFE yüzde 46 oldu. Şimdi TÜFE yüze 20 ve Yİ-ÜFE yüzde 45’tir. Yani negatif faizin enflasyonu düşürmediğini tersine artırdığını yaşıyoruz. Tersini yaşadığımız bir teze doğru diyemeyiz.

2) MB Başkanı ‘’Merkez Bankası kuru gözetmez, piyasa belirler. diyor. Aslında da Merkez Bankası yasasında , bankanın yalnızca TL’ yi gözeteceği yazıyor.

Ama dalgalı kur sisteminde , kurlarda aşırı hareket ve istikrarı bozucu etkiler olduğunda ;FED dahil , Merkez bankaları döviz  alır ve satar.  Bizim Merkez Bankası da bunu yapıyordu ama ne olduysa ‘’128 milyar dolar ‘’ olayında oldu ve şimdi  MB net rezervleri rezervleri ekside olduğu için dövize müdahale edemiyor.

3) Hükümet seçim ekonomisi uyguluyor.

Negatif reel faiz , kredi talebini artırmak ,  Tüketimi  artırmak , Yatırım ve üretimi artırmak istiyor.  Bu durumda İstihdamın artacağını düşünüyor. Ayrıca beklediği  Negatif reel faizin konut satışlarını artırması ve piyasanın canlanmasıdır.

Merkez Bankası verilerine göre , son haftada Bankaların verdikleri İhtiyaç ve tüketici kredileri yüzde 25 ‘tir. Gösterge faizi yüzde 15 , Toplam TL üzerinden mevduata uygulanan ortalama faiz oranı da yüzde 15,64 ti. Yani bankalar topladıkları fonların üstüne yüzde 50-60 kar koyarak satıyor. MB faizi düşürüyor ; Bankalar kredi faizini düşürmüyor. Konut kredileri dışında kredi faizleri yüksektir.

Buna karşılık negatif faiz aynı zamanda , talep artışı yoluyla enflasyonu da artırır. Dahası yatırım ortamı olmayınca , yatırımlar artmaz. Üretim talep kadar artmaz ve bu defa arz- talep dengesi daha çok bozulur.

Yine negatif faiz kur artışlarına neden olur. Kur artışı ithal girdinin daha pahalı olmasına neden olur. Türkiye de ihracat malı üretiminde yüzde 70, genel üretimde ortalama yüzde 45 ithal girdi kullanılıyor. Bu defa kur artışları hem ithalatın finansmanını artırıyor , hem de maliyet yoluyla enflasyonu artırıyor.

Dahası aramalı ve hammadde girdi ithalat yapamayan bir Türkiye üretim yapamaz ve daralma yaşar.

4) Cari açığı düşürmek .

Kur aşırı artar ve satın alma gücü düşerse , cari açık azalır. Ama sorun girdi ithalatını azaltarak , dış ticaret açığını düşürmektir.

Ağustos -Eylül aylarında altın fiyatlarında gerileme  nedeni ile altın ithalatı düştü. Ödemeler dengesi geçici olarak cari fazla verdi.  Ancak eğer altın hariç ihracat ve ithalat rakamlarına bakarsak , her iki ayda da ithalat artışı ihracat artışından daha yüksek oldu. Yani girdi ithalatı be dış  ticaret açığı devam ediyor.  Girdi ithalatı için dövize ihtiyaç var .

5) İktidar yüksek kuru siyasetin finansman aracı olarak mı kullanıyor ?

Toplumda iktisat mantığına uymayan düşük faiz yüksek kur politikasına karşı endişe ve tepki  var. Farkı yorumlar yapılıyor. Açıklanan gerekçelerin tersi gerçekleşince bu defa insanların aklına yukarıdaki soru geliyor .

Bir soru da ; kurların bu kadar artırılmasının nedeni  , 128 milyar dolar nerede ? nin bir cevabı olabilir mi ?

Mart 2021 de patlayan 128 milyar dolar olayında kamu bankaları eliyle döviz satıldı. Mart ayında bir dolar 7,6836 TL idi. Şimdi 11, 2850’dir . Martta kamu bankalarından bir milyon dolar alan birisi, kasımda 3 milyon 601 bin lira kazanmış oldu.

Kamu – özel işbirliği yolu ile yapılan yatırımlar , hem talep hem de dolar garantilidir. Yasa çıkararak sözleşmelerde dövizi kaldıran bir iktidar neden kamu özel işbirliği yoluyla yapılan ihaleleri dolar üstünden yapıyor. Kur artışı en fazla kamu – özel işbirliği müteahhitlerine yarıyor.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir