Yeni Yönetim Ekonomik İstikrar Getirebilir mi?

Ekonomi yönetimi, hükümet içindeki ilgili Bakanlar, Merkez Bankası ve ilgili kurumların tümüne deniliyor. Yeni Hükümette ekonomi yönetiminin başını Hazine ve Maliye Bakanı olan Mehmet Şimşek çekecek.

Dün ve önceki gün medyada Mehmet Şimşek’in, denenmiş ortadoks politikalara dönüleceği sözü ve enflasyonu düşürmek için almak istediği önlemler yer aldı. Bunlar; Merkez Bankası politika faizinin artırılması, kredi hacminde daralma, Fiyat, kira ve finansal kontrollerinin kaldırılması gibi geleneksel iktisat politikalarıydı.

Uluslararası piyasaları tarafından uygulanması beklenmesine rağmen, ortadoks politikaların adı bile, Türkiye’nin CDS oranın 500 baz puana inmesine, BİST 100 ‘ün artmasına neden oldu.

Öte yandan Bakanın Kemer sıkmaya hazır olalım demesi, 2001 yılında İMF’ nin maaş ve ücretlerin gerçekleşen enflasyon değil de, beklenen enflasyon kadar artırılmasını hatırlattı.

Uygulandığını varsayarsak bu politikaların başarı şansı nedir? Hangi şartlar altında enflasyon önlenir ve istikrar sağlanabilir?

1- MB bağımsızlığı ve politika faizinin reel faiz düzeyine çıkarılması

Eğer aynı zamanda demokratik ve hukuki altyapı da iyileşme olursa, MB bağımsızlığı ve reel faiz uygulaması yabancı sermaye girişine imkan verir. Merkez Bankası rezervleri artar. Ancak aynı zamanda MB’ nın TL arzı da artar. Para arzındaki artış enflasyonu olumsuz etkiler. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi, cari açığın finansmanı için önemlidir. Ancak mesele cari açığın finansmanı değil, çözülmesidir. Bunun içinde il adımda – Çin ve Rusya’dan yaptığımız ithalatı düşürmek gerekiyor .  Ama ithalat – kartelleri ve bağlantıları  buna izin verecek mi ? Sonrasında ithal girdiyi yurt içinde üretmek için bu sektörlerde ithal ikamesine gitmek ve teşvik vermek gerekir.  İthal ikamesi ile ortadoks politikalar bağdaşmıyor.

Faiz artışı TL’ den kaçışı durdurur ve kur korumalı mevduat azalır. Bakanda   Kur korumalı mevduatın, yeterli döviz rezervi oluşana kadar ve kur baskısı hafifleyene kadar sürdürülmesinin zaruri olduğunu açıkladı. KKM ‘devam etmesi bütçe giderlerini artırır enflasyonla mücadeleyi zorlaştırır; 

2- Kontrollerin kalkması ve Vergi mevzuatının sadeleştirilmesi;

2022 sonlarında TÜFE oranı yüzde 85 ‘e yükseldi. Ama konut kiraları yasa gereği yüzde 25 artışla sınırlı kaldı. Dünyada hiçbir hükümet ev sahibinin gelirinden kesip, kiracıya gelir transfer etmez. Devlet kira yardımı yapar veya sosyal konut yapar, ihtiyaç sahiplerine dağıtır veya ucuz kiraya verir.

Merkez Bankası her gün bir yasak getirdi ve bankaların çalışmasını engelledi. Bankalar zor durumda kaldı.

Yasaklar ve kontroller; piyasa ekonomisinde oyunun kuralına aykırıdır. İstikrarı bozdu ve sermaye çıkışlarına neden oldu. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişini ve yatırımları engelledi. Yasakların kalkması kısmen piyasa için istikrar demektir.

Öte yandan vergi sisteminde sadeleştirmeye gidilmesi, vergi gelirlerini artırır ve bütçe açıklarının azalmasını sağlar.

3“Kamu ihalelerinde şeffaflık” bütçe açıklarını frenler, açıkları ve enflasyonu düşürür.

Ancak; bütçe disiplini yoluyla enflasyonla mücadelede bütçe açıklarından daha önemli bir sorun; ‘’bütçe kaynaklarının popülist amaçlı kullanılması ile devlette israf ve yolsuzluktur.’’

Bakanın dediği şeffaflık, yolsuzlukla mücadele anlamına gelir, ne var ki bu günkü siyasi yapıda, devlette israfı ve popülizmi nasıl engelleyeceğine dair her zaman ve herkesin kafasında soru işaretleri vardır.

4- Öngörülebilir bir piyasa yapısı, planlama ve programlarla olur. Bu anlayış siyasi iktidarın anlayışı ile uyuşmaz. Orta vadeli programlar, yerli ve yabancı sermaye için güven vermez. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi ciddi program ve  İMF’ gibi çıpa ister. Hükümet İMF’ ye gider mi? Gitmezse taze döviz nasıl bulur? Bunlar da soru işaretleridir.

Sonuç; Türkiye de piyasada yaşanan güven sorunu da panik yaratıyor. Üretici ve satıcı, malımı yerine koyamam endişesi ile, demokrasi, hukuk ve mülkiyette sorun gördüğü için, fiyatları artırıyor.

Türkiye de öteden beri, oligopol piyasalar, kartelleşme, düşük verimlilik, düşük kapasite kullanımı, teknoloji eksikliği nedeni ile yapısal enflasyon sorunu var. Yapısal sorunlar orta ve uzun dönemde istikrarlı plan programla çözülür.

Yine enflasyon arz- talep dengesizliğidir. Bu nedenle arz tarafı da önemlidir. Arz, yeni yatırım, kapasite ve verimlik artışı yoluyla olur. Kredilerin kısıtlanması yatırım eğilimini düşürür. Bu nedenle talebin kısılmasını sağlayan kredileri ile yatırım kredilerinin ayrılması gerekir.

Dahası Demokrasi, hukuk ve güven sorunu ve özellikle mültecilerin getirdiği sorunlu ortam da yatırımları engelliyor.

Bu şartlarda mal arzını artırmak için, yeni hükümet aynı zamanda, demokratik ve hukuki altyapıyı iyileştirebilecek mi? Sığınmacıların yaşattığı terör benzeri olaylara engel olabilecek mi? Güven sağlayabilecek mi? Siyasi gerçeklere bakınca; inşallah demekten başka söyleyecek sözümüz kalmıyor.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir