Teokrasi Riski

Teokrasi, dine dayalı yönetim biçimidir. Devlet işlerinin dini temellere dayandırıldığı bir sistemdir. Osmanlıda teokrasi vardı. İran’da teokrasi hakimdir.

Türkiye‘ye teokrasiye karşı direnç var. Nedeni Türkiye’nin 200 yıldır batı eksenli olması ve batı laikliğini, batı yaşam tarzını görmüş olmasıdır.

Ama bazı rahatsız edici olaylarda yaşanıyor. Söz gelimi; Mahir Ünal, Mecliste AKP adına hareket eden AKP grup başkan vekili idi. Ünal “Kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim alfabemizi, dilimizi, bütün düşünmemizi yok etmiştir” diye konuşmuştu.

KHÜ, Türkiye Eğilimleri – 2020 Kantitatif Araştırma Raporun’da; Türk halkının siyasi yelpazedeki yerini tespit etmek için yapılan ankette “Kendinizi nasıl tanımlarsınız?” sorusuna verilen cevaplar içinde kendisini siyasal islamcı olarak tanımlayanların oranı yüzde 8,9’dur. Bu kesimin siyasi iktidar üstünde etkisi yüksektir.

Geçmiş ve bugünkü deneyimler gösteriyor ki; teokrasi bir ülkenin devamı huzuru ve refahı için en büyük sorundur.

Bu durumu biz objektif olarak değerlendiremeyebiliriz. Bu alanda çalışma yapanlardan, Daron Acemoğlu ve James A. Robinson, Ulusların Düşüşü‘nde  Ortadoğu’nun yoksul kalmasını da Osmanlı İmparatorluğu‘nun şeriat düzenine bağlıyor “Neolitik çağda Dünyaya öncülük eden Ortadoğu’ydu. İlk şehirler bugünkü Irak’ta ortaya çıkmıştı. Demir ilk kez Türkiye‘de eritildi. Ortadoğu Ortaçağ’a kadar teknolojik bakımdan dinamik bir bölgeydi. Ortadoğu’yu fakirleştiren coğrafyası değildi. Nedeni Osmanlı İmparatorluğunun kurumsal mirasıdır.” Aslında Daron Acemoğlu ve James A.Robinson, İslam‘da geri kalmışlığı dine değil, kurumlara bağlıyor. Ancak şeriat düzeninde kurumlar da dinsel kurumlardır.

III. Selim, Nizâm-ı Cedîd (Yeni Düzen) hareketini başlattı ve fakat yeniçeri isyanı, Kabakçı Mustafa Paşa isyanı patlak verdi. III.Selim öldürüldü. Düşünebiliyor musunuz? Dünyada İslam’ın başı olarak bir halife dine zarar vermekle suçlanıp ve öldürülüyor.

Birinci Mahmud, 1826’da ilmiyeyi yanına çekerek Yeniçeri Ocağı’nı yok etti. Bu büyük bir olaydı. Batılılaşma hareketi esas bu noktada başladı. Padişahın adı gavur padişaha çıkmıştı.

Abdulhamit’te ümmeti tutkal olarak düşünmüş ve fakat hem İslam olmayanlar, hem de önce İslam Araplar İngilizlerle işbirliği yaparak isyan etmiştir.

Eğer Osmanlı şerait düzeninde olmasaydı, böyle bir tarihi çöküş yaşamazdı.

İran 40 yıldır teokrasi altında eziliyor.

İran’da petrol ve doğal kaynakları olan bir ülke ve fakat halk sürünüyor. Çünkü İran tüm imkanlarını şeriatı yaymak için kullanıyor. Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de militan gruplara destek veriyor ve fiilen asker bulunduruyor. Devrim muhafızları isterlerse giysi ve davranışlarından dolayı bir kadını sopa ile dövebiliyor. İran’da halk özgürlük istiyor. Halkın talebini batı emperyalizmi kışkırtıyor diyenler var. Oysaki Önemli olan halkın özgürlüğüdür. Kim desteklerse desteklesin önemli olan halkın özgürlüğüdür.

İran’da demokratik kesim, zamanında Şah’a karşı Humeyni’yi destekledi. Bahman Nirumand, İran’da Soluyor Çiçekler adlı kitabında bu tuzağı şöyle açıklıyor:

“Evet, Humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. Demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanamayacak, işkence yapılmayacak, hapishaneler kapatılacak, kadınlara eşit haklar tanınacak, giyim serbest olacak, dedi. Biz solcular ise ılımlılardan daha da büyük yanlışlar yaptık.’’

Türkiye’de de 12 Eylül 2010 referandumunda bazı solcular ve liberaller Anayasa değişikliği paketine “Yetmez ama evet” diye oy verdiler. Bu gibiler Türkiye’de bugünkü otokrasinin yolunun açılmasına yardım ettiler. Eminim ki bugün onlar da en az İran’daki solcular kadar pişmandırlar.

Dinin siyasi alanda bir araç olarak kullanılması, aynı zamanda dine de zarar veriyor. 

Umarım bu defa aklımız başımıza gelir ve dini siyasi alanda araç olarak kullananları tasfiye ederiz.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir