MB verilerine göre bu sene ilk üç ayda cari açık 10milyar 855 milyon dolar oldu. Geçen yılın ilk çeyreğine göre yarıdan çok azaldı. Böyle giderse 2024 yılı cari açığı 40-45 milyar dolar dolayında olur. Gelişmekte olan ülkeler için risk sınırı olarak kabul edilen GSYH’nın yüzde beşinden daha düşük olur. Ancak yine de Türkiye bu cari açıkla, kalkınmasını sürdüremez.
Her Cari açık ülkenin kaynak ve servet kaybı demektir. Türkiye’nin bugünkü istikrar sorununda ve yoksullaşmasında, 2003-2023 yılları arasında geçen 20 yılda 720 milyar dolar cari açık vermesinin etkisi fazladır.
Dahası cari açık dış borç stoğunun artmasına neden olmuştur. Çünkü cari açığın finansmanı için doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi yok denecek kadar azdır. Bu açıklar dış borçla finanse edilmiştir. Bunun içindir ki 2023 yılında 129 milyar dolar olan dış borç stoğu, bugün 500 milyar dolara çıkmıştır.
İlk çeyrekte, gayrimenkul satışı hariç, doğrudan yabancı yatırım sermayesinde giriş yok, tersine 509 milyon dolar net çıkış olmuştur.
Portföy yatırımlarında 5,3 milyar dolar net giriş var ve fakat Mart ayında aylık bazda çıkış olmuştur. Kaldı ki portföy yatırımlarında hızlı giriş çıkış kırılganlığı artırmış ve doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişini engelleyen faktörlerden biri olmuştur.
Mart ayı itibariyle, MB resmi rezervi 123,1 milyar dolar, yükümlülükleri 186,3 milyar dolar ve net rezerv eksi 63,2 milyar dolar olmuştur.
Kaynağı belli olmayan döviz giriş ve çıkışlarını gösteren net hata ve noksan da ilk çeyrekte, 16 milyar dolarlık çıkış olmuştur. Hatırlarsak, 2022 yılında 26,4 milyar dolarlık giriş olmuştu.
Kaynağı belirsiz döviz giriş ve çıkışı; hesap hatalarından, gecikmelerden birkaç milyar dolar olabilir ve fakat 26 milyar giriş, 16 milyar çıkış olan bir ekonominin dikiş tutması mümkün değildir.
Dış ticaret açığının düşmesinde külçe altın ithalatına geçen sene sınır getirilmiş olması da etkili olmuştur. Ancak bu sınırlamanın da kaçak altın ticaretinin artması, ithalatta haksız rekabet oluşması gibi etkileri olmuştur.
Türkiye’de aklımızı kullanırsak ve aynı şekilde ithalat lobisini çözersek, dış açıkların çözülmesi zor değildir.
Cari açığın önlenmesi, iktisat politikalarında, faiz ve kur politikasında, köklü değişiklikleri gerektirir. Bu konuda alınacak önlemlerin başarısı için, geçiş sürecinde büyümenin ertelenmesi, yeni yatırımların finansmanı gibi maliyetler ortaya çıkacaktır.
1- Türkiye’nin cari açık kıskacından kurtulması için önce üretimde kullandığı ithal aramalı ve hammadde payını en aza düşürmesi gerekir.
Güven ve belirsizlik sorunu oluştuğu için özel sektör yatırım yapmıyor. Pamuk gibi hammaddelerin, iplik gibi aramalların içerde üretimine devletin yüksek teşvik vermesi ve gerekirse geçici bir süre için, bu alanda piyasaya girmesi gerekir.
2- Kur sistemi değişmelidir:
Türkiye için uygun kur rejimi, ekonomik konjonktürü, mevcut riskleri, piyasa şartlarını dikkate alan ve kurdan dolayı ortaya çıkabilen sosyal maliyetleri minimize eden bir rejim olmalıdır. Bu rejim “yönetimli dalgalanma rejimi” olabilirdi. Ancak yönetimli dalgalanma için MB’nın elinde döviz rezervinin olması gerekir. Bugünkü şartlarda İMF’ den borç alıp önce Merkez bankası rezervlerini artırmak ve Çin’in uyguladığı ‘’yarı sabit kur rejimi ‘’ uygulamak en doğru yoldur.
3- Merkez Bankası’nda reform yapılmalıdır:
Merkez Bankası kanununu değiştirip, MB’nin TL yanında ayrıca kuru da gözetmesini sağlamak gerekir. İlave olarak MB bağımsızlığı garanti altına alınmalıdır. (Bu durumda Kambiyo rejiminde de sıcak para için sınırlama getirmek gerekir.)
4- Milli bir dış ticaret politikamız olmalıdır.
2023 yılında;
- Avrupa Birliği ve İngiltere’ye yaptığımız ihracatın toplam ihracatta payı yüzde 45,7’dir. Ama cari açık değil 4,3 milyar dolar cari fazlamız var.
- Rusya ve Çin’e yaptığımız ihracatın toplam ihracattaki payı yüzde 5,5’ tir. Ama bu iki ülkeye karşı verdiğimiz dış ticaret açığı 76,4 milyar dolardır.
Rusya’dan petrol ve gaz ithalatımız, toplam içinde yüzde 37’dir. Çin’den ise teknoloji ve yatırım malı ithalatı düşüktür. Rusya ve Çin’e karşı milli ve yerli olup kota uygulasak dış ticaret açığımız yarı yarıya düşer.
5- ihracatımızda yüksek teknoloji ürünlerinin payını artırmak gerekir.
Türkiye artık Yüksek teknoloji üretmiyor, ithal ediyor. Bu nedenle 2006 öncesi Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracattaki payı yüzde 6 iken bu pay giderek azaldı ve şimdi yüzde 3’e geriledi. Yüksek teknoloji yükte hafif pahada ağırdır. Dış ticaret açığının önlenmesi için bu payın en az yüzde ona çıkarılması gerekir.
Bunun için Bütçeden AR-GE‘ye kaynak ayırmak, TÜBİTAK ve benzeri araştırma kurumları ile Üniversiteleri birer parti kurumu olmaktan çıkarmak gerekir.
6- Doğrudan yabancı yatırımları teşvik etmeliyiz.
2020 yılı sonunda Volkswagen Türkiye’de Passat yatırım projesini iptal etmişti.
Alman ekonomi dergisi, WirtschaftsWoche’ye; Volkswagen CEO’ su Herbert Diess, ‘’Türkiye’de kurulması planlanan fabrika projesinden şirket hissedarları Türkiye’deki siyasi durumdan endişe ettikleri için vazgeçildi.’’ şeklinde bir açıklama yaptı.
Türkiye parlamenter demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne dönmelidir. Başkanlık sisteminden sonra güven sorunu, ekonomik istikrarı bozan ve yerli ve yabancı sermayeyi ürküten bir sorun haline geldi. Yabancı yatırım sermayesine teşvik verilmelidir.
Yılda 45 milyar dolara gerilese de, cari açık Türkiye için ağır maliyetler getiriyor. Cari açığın negatif etkisi birdenbire ortaya çıkmadı ve fakat uzun dönemde ülke ekonomisinin temelini oydu ve topyekun yoksullaşmamıza neden oldu.