HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN TEMELİ LAİKLİKTİR

Dün Dünya Kadınlar Gününde kadın sorunları tartışıldı. Türkiye’nin kadın haklarında geri kaldığı vurgulandı ve fakat kimsenin aklına ‘’Laiklik ‘’ gelmedi. Gerçekte ise Laiklik ile kadın hakları arasında doğrudan birebir ilişki vardır.

1924 Anayasası ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çağdaş ve laik bir devlet olması amaçlandı ve laik devlet anlayışını benimsendi.

3 Nisan 1930’da belediye seçimlerinde, 5 Aralık 1934’te milletvekili seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. O yıllarda, henüz, İsviçre dahil Avrupa, Amerika gibi gelişmiş ülkelerde ve bile kadınlar bu hakları elde edememişlerdi.

Türkiye Laiklik, bazı çevreler tarafından siyasette kasıtlı olarak din karşıtlığı gibi gösterildi ve giderek laiklikten taviz vermeye başladık. Kadın hakları da aynı doğrultuda gerilemeye başladı.

 

 

 

Laikliğin kadın hakları konusunda ne kadar etkili ve önemli olduğunu , ‘’Dünya Ekonomik Forumu, Cinsiyet eşitsizliği raporlarından’’ daha net görebiliyoruz.

 

2014 yılı raporuna göre kadın hakları konusunda Türkiye 142 ülke içinde 125 sırada yer alıyor. (Aşağıdaki tablo ) 2015 raporunda da 145 ülke arasında 130 sıraya geriliyor. Laik olmayan İslam ülkeleri kadın hakları sıralamasında son sıralarda yer alıyor. Maalesef Türkiye laik ülke olmasına rağmen bunlar arasına giriyor. Çünkü laiklik kağıt üstünde tutuluyor.  

Şimdi görüyoruz ki, Laikliği toplum için kötülük olarak gören bazı çevreler ve siyasi guruplar, kadın haklarını herkesten çok savunuyor.

Gerçekte ise Kadın- erkek eşitliğini, siyasi meta aracı haline getirmeden laik toplum açısından ve bir bütün olarak değerlendirmek gerekir.

 

“Mustafa Kemal Atatürk, “Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğünün de güvencesi demektir‘ diyor.

 

Yani laiklik aynı zamanda demokrasinin vazgeçilmez bir alt yapısıdır.  

 

Öte yandan Laiklik aynı zamanda toplumdaki farklı inançların barış içinde birlikte yaşamalarının ön koşulu ve güvencesidir. Bu çizgide ulusal bütünlüğün ve iç barışın da temel değeridir.

Sonuç olarak, Laiklik anlayışının demokrasi içinde, dine değil, dini tahakküme ve istibdada ve insan istismarına karşı bir duruş olarak algılanması gerekir. Laikliğin olmadığı bir Türkiye’de demokrasinin de olmayacağı çok açıktır.

 

İslam dini bünyesinde, ibadet yanında sosyal ilişkileri yöneten yasaları da barındırır. Laiklik, hem dinin siyasi amaçla istismarını önler, hem de dinin devlet işlerinden ve yönetimden uzak tutularak daha saygın kalmasını sağlar. Kaldı ki uygulamada halkı Müslüman olan ülkelerde laiklik olmadan demokrasinin olmayacağı denenmiş bir gerçektir.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir