İç ve dış olayları , jeopolitik riskleri veri olarak alırsak , Döviz kurunda kritik sınırı reel faiz belirler. Reel faiz , Nominal faiz oranından enflasyon oranının arındırılmasıyla bulunur.
Siyasi iktidar hep nominal faiz üstünden hesap yapıyor. Gerçekte ise tasarruf ve tüketimi reel faiz oranları etkiliyor.
Nominal faizden, reel faize ulaşmak için ; ‘’(1+ faiz oranı) bölü (1+ enflasyon oranı ) eksi 1 X 100 = reel faiz formülünü kullanmak gerekir.
Merkez Bankası bir haftalık repo faizi yüzde 16.50’dir. Bu faizi banka gösterge faizi olarak kullanıyor. Merkez Bankası beklenti anketine göre bir yıl sonrası için TÜFE oranı yüzde 12.21 olarak tahmin ediliyor. Bu şartlarda eğer enflasyon tahmini tutarsa reel faiz oranı yüzde 3.8’ olur demektir.
Bankaların Bir yıla kadar vadeli mevduat için uyguladıkları ağırlıklı ortalama nominal faiz oranı yüzde 15.12 ‘dir. Bu şartlarda yüzde 12.21 TÜFE oranı gerçekleşirse , mevduat ortalama reel faiz oranı da yüzde 2.6’ olur.
Türkiye şartlarında reel faiz oranı ne olmalıdır ?
Uluslar arası piyasalarda Türkiye’nin beş yıllık tahvillerinin Kredi Riski göstergesi olarak kabul edilen ‘’Kredi temerrüt Swapları =CDS ‘’ oranı , dün yüzde 379.11 baz puanda idi. Bu sene 24 Mayısta 516.04 baz puan idi. Yani yaklaşık 400 baz puan düzeyinde seyrediyor.
Türkiye’nin CDS oranları çok yüksektir… Bir karşılaştırma yaparsak dün , Yunanistan’ın CDS oranı 214.1 , Rusya’nın 84,41 , Almanya’nın ise 10.36 baz puan idi.
Türkiye de reel faizlerin en az CDS oranı kadar olması gerekir. Yani yüzde 4 reel faiz riski karşılıyor. Üstüne de en az bir puan koymak gerekir. Türkiye de reel faizlerin Yüzde 5 ‘ten daha düşük olması , tasarruf – tüketim dengelerini bozar.
Yüzde 5 reel faiz için , eğer önümüzdeki Eylül de enflasyon oranı beklentilere göre yüzde 12.21 olursa ,bugünkü faiz oranının yüzde 17.85 olması gerekir.
Bundan sonra Merkez Bankasının faizleri düşürmeye devam etmesi halinde reel faizler riski karşılamayacak ve kur artışına neden olacaktır.
Eylül ayı itibariyle TL kuru yüzde 25 oranında daha düşüktür. Yani dolar kurunun iç riskleri de katarsak 4.50 lira olması gerekir. Düşük kur seviyesi TL’nin daha da düşmesini engeller… Fakat bu kritik sınırda içeride ve dışarıda meydana gelebilecek sorunlar daha ağır basar ve düşük kur , kur artışını engellemeye yetmez.
Eğer Enflasyon 12.21 den daha düşük çıkarsa , reel faiz daha yüksek olacağı için kur istikrarına destek sağlar. Ne var ki nerden bakarsak bakalım , yüzde 10 dolayında ve yapısal nedenlere bağlı bir kronik enflasyon yaşıyoruz. Merkez Bankası , 2006 yılından bu güne kadar enflasyon hedefi uyguluyor ve hiçbir şekilde tutmadı. Siyasi iktidarın faizlere müdahalesi de eklenince , bankaya olan güven zedelendi. Aslında MB bu gibi kronik enflasyonlarla tek başına mücadele edemez. Hükümetin , devletin kurumsallaşması , Oligopol piyasaların önlenmesi , Üretimin ithalata bağımlılığının düşürülmesi gibi yapısal sorunları çözmesi gerekir… Çözemez … Çünkü önce popülizmden vazgeçmesi gerekir .Dahası birkaç yıllık bir geçiş döneminde ortaya çıkacak maliyetleri göze alamaz.
Sonuç olarak kronik enflasyon devam eder. Düşük reel faiz de kur istikrarını daha çok bozar.