Faiz ve Kur Çıkmazı (II)

Dünkü yazımın sonunda , ‘’enflasyondaki oynaklık  faizlerde belirsizliğe neden oluyor ‘’ diye yazmıştım. Faizlerde belirsizliğe neden olan bir başka faktör , döviz ihtiyacıdır.  İçerde reel faizler artarsa , sıcak para girişi hızlanır. Yine Para politikasının sık değişmesi de faizlerde belirsizliğe neden olur.

Bizde faizler her dönemde aşırı kırılgan olmuştur. Dünde bu günde bunun nedeni ekonomi yönetiminin yanlışları olmuştur.

1994 yılında , devletin daha az borçlanma kararı ve faizi düşük tutma kararı , döviz kurunun artmasına neden oldu. Dolar kurunda Ocak 1994’de yüzde 13.5, sonra Nisan ayında da yüzde 100’lük bir kur artışı oldu.  MB kur artışını önlemek ve TL bulmak için faizleri artırdı.  Bu defa faiz oranları  yüzde 400’ e sıçradı.

Bu günde  Hükümetin faizi düşük tutma israrı neticesinde ,  2013 haziran ayında Merkez bankası bir haftalık repo ihale faizi yüzde 4.5 idi. Aynı tarihte yıllık enflasyon yüzde 6.51 idi. O zaman bile reel faiz eksi idi.

2013 yılında eksi reel faiz , büyümeyi  artırdı. GSYH Yüzde 8.5 oranında büyüdü.

2013 Mayısından bir sene sonra 2014 Mayıs ayında TÜFE yüzde 9.75 oldu. 2013 Mayıs ayında TL’ ye yatırım yapanlar bir yıl sonrasında eksi faiz alarak kaybettiler. Eksi reel faiz bir süre  toplam talebin de hızla artmasına neden oldu ve enflasyon arttı. Üstüne kur şoku yaşayınca da bu günlere geldik.

Faizlerin oynak olması , Devlet İç Borçlanma senetlerini elde tutma riskini artırır ;Yatırım planlaması – Fizibilite yapmayı zorlaştırır ; Yatırımları caydırır. GSYH da büyümeyi negatif etkiler.

Piyasa ekonomisinde oyunu kuralına göre oynamak gerekir. İstikrarlı faiz politikası , her ne pahasına olursa olsun reel faizleri düşürmek değil , enflasyonu kalıcı olarak düşürmekle mümkün  olur. 

Öte yandan siyasi yapı ve ekonomik konjonktür değişti. Önceleri özellikle 2009 sonrası Dünyada düşük faiz ve likidite artışı büyümeyi teşvik unsuru olarak kullanıldı . Bu gün ise Düşük faizle büyüme olacağı savı da  artık geçerli değil. AB ‘de faizler eksi ve fakat AB komisyonu ekonomik tahminler raporuna göre , bu sene Euro bölgesinde büyüme oranı düşük , yüzde 1.3 olarak bekleniyor.

Türkiye’de  artık büyüme sorunu  da iktisat politikalarının etkisiz kaldığı bir zemine oturdu. Yalnızca Güven sorununa bağlandı. Hukuk ve demokrasi altyapısı değişmezse , güven sorununu ve büyümeyi çözemeyiz.

Öte yandan ; İktisat Politikaları, yerinde kullanılmazsa ,  iki tarafı kesen bıçak olur.   Bu günkü iktisadi konjonktürde  kur politikasının yalnızca eksi tarafı kesiyor. Söz gelimi Dünyada kur savaşları yaşanıyor. ABD ve Çin ayrı ayrı Milli parasının düşük kalmasını ve rekabet gücünün artmasını istiyor.

Bizde ise TL  değeri  halen kur sepetine göre yüzde 25 dolayında düşüktür. Yani İthalat içerde üretmekten daha pahalıdır. Buna rağmen aramalı ve hammadde ithal ediyoruz. Çünkü içerde yatırım ortamı yoktur. Bunun içindir ki Kur şokları üretim maliyetlerini artırıyor. Ayrıca kırılgan bir ekonomi olmamız nedeni ile  ithalatın pahalı finansmanı da maliyeti artırıyor. Girdi ithalatı düşünce de üretimde düşme yaşıyoruz.

Mevcut Güven sorunu üstüne , Dalgalı kur politikası  devam ettiği sürece kurlar oynak kalacaktır. Her siyasi ve ekonomik bir karar veya uygulama kurları etkileyecek ve  TL değer kaybedecektir.

Kur konusunda söylenecek tek söz var. Bundan sonra kurlar MB reel kur endeksine göre hesaplanan  bir dolar 4.5 lira (yaklaşık ) seviyesine dönmez.  Nereye kadar artacağını da siyasi iktidarın tasarrufları ve kararları belirler.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir