Enflasyon ekonomik istikrarsızlık ve belirsizlik demektir. Yüksek enflasyonda Üreticiler , isabetli üretim ve yatırım kararı veremezler. Tüketiciler aile bütçesi yapamazlar. Bu nedenle enflasyonun nereye gideceği önemlidir.
Türkiye de yıllık enflasyon 2018 kur şokuna kadar yüzde 10 olarak düşünülürdü. 2018 kur şoku Yİ-ÜFE’ yi yüzde 45’e ve TÜFE’ yi yüzde 25’e çıkarınca , standart bozuldu.
Açıklanan TÜFE oranları da yüzde on enflasyonun üstündedir.
TÜİK enflasyon oranlarını her ayın üçüncü günü açıklıyor. Ancak 30 Eylül 2020 tarihinde ayrıca Ağustos ayına ait Hizmet Üretici Fiyatlarını , aylık yüzde 4,02 ve yıllık yüzde 16,93 olarak açıkladı.
Hatırlatma yapmak gerekirse, Yİ-ÜFE (yurtiçi Üretici Fiyatları Endeksi )Madencilik ve Taşocakçılığı, İmalat, Elektrik ve Gaz, Su Temini sektörlerini kapsıyor. Hizmetleri kapsamıyor. TÜİK ,
Ulaştırma ve Depolama Hizmetleri, Konaklama ve Yiyecek Hizmetleri, Bilgi ve İletişim Hizmetleri, Gayrimenkul Hizmetleri, Mesleki, Bilimsel ve Teknik Hizmetler, İdari ve Destek Hizmetleri sektörlerinin yer aldığı hizmetler sektörleri de ‘’ Hizmet Üretici Fiyat Endeksi ‘’ adıyla yayınlanıyor.
Ağustosta ; Hizmet üretici fiyatları yüzde 16,93 ve Eylül Yİ-ÜFE yüzde 14.33 oldu. Üretici fiyatları Tüketici fiyatlarının üstünde arttı. İTO’nun Eylül ayın Toptan eşya fiyatları da perakende fiyatların üstünde artı ve yüzde 13,7 oldu. Üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarının artması , üretim maliyetlerinin artması demektir. Bu Maliyet artışları önümüzdeki aylarda perakendeye yansıyacak ve Perakende fiyatlar da artacaktır. Bu şartlarda bu sene yıl sonunda yıllık enflasyonunun , YEP’ teki öngörülen tek haneye , yüzde 8,5’ e inmesi mümkün değildir.
Ekonomi Yönetiminin hedefleri tutturamıyor olması da , güven kaybına neden oluyor ve enflasyon kadar istikrarsızlık yaratıyor.
YI- ÜFE’ ‘nin daha yüksek çıkmasının nedeni , kur artışıdır. Kurlardaki artış ithal girdi fiyatlarını artırıyor. İthal girdi , üretilen mal ve hizmetlerin fiyatının artmasına neden oluyor.
Faizlerin düşük ,eksi reel faiz olarak tutulmak istenmesi , TL ‘den kaçışı hızlandırıyor ve altına , dövize ve gayrimenkule talep yaratıyor. Üstelik sermaye girişi de olmayınca döviz arzı daraldı. Kurlar arttı. Eğer merkez Bankası gösterge faizini yüzde 10,25 yerine yüzde 16 yapmış olsaydı, bu günkü şartlarda reel faiz yüzde 3-4 dolayında olurdu ve kur artışı önlenirdi.
Kur artışının fiyatlara ithal ara malının üretime girmesi ile yansıması gerekirken (gecikmeli ) , Türkiye de hem ÜFE’ e hem de vitrine anında yansıyor. Üretici aynı malı eski fiyattan depoma , perakendeci de eski fiyattan vitrine koyamama diye fiyatları artırıyor.
Aşağıdaki grafikte de kur artışı ile Yİ-ÜFE fiyat endeksinin paralel gittiğini görüyoruz.
Türkiye de yapısal sorunlardan kaynaklanan ve kronikleşmiş yüzde 10 enflasyon var. Kur artışları yüzde onun üstüne ilave artışlar getiriyor. Çözüm ise kısa dönemde faiz politikasını ve kur politikasını değiştirmek, orta ve uzun dönemde ise yapısal sorunları çözmektir.