Euro Bölgesi’nde Mayıs ayında yıllık enflasyon oranı yüzde 0,5’e geriledi. Ekonominin durgunluğa girmesinden endişe eden Avrupa Merkez Bankası (ECB) Perşembe günü iki önemli karar aldı. Birisi, faizleri indirdi. İkincisi Likiditeyi artırmaya başladı.
1.Avrupa Merkez Bankası piyasaya verdiği paranın faizini yüzde 25’ten yüzde 15’e çekti. Bankaların Avrupa merkez Bankasında tuttuğu mevduatların faizini de yüzde -0.10’a indirdi. Bankalar, Avrupa Merkez Bankası’ndaki hesaplarında para tuttuklarında paraları eriyecek yani üstüne de faiz ödeyecekler. Yüzde 0,5 enflasyonu da katarsak EMC’den yatırdıkları para için eksi 0,7 reel faiz alacaklar.
Avrupa Merkez Bankası’nın negatif faiz uygulaması, bankaların ellerindeki likidite fazlasını kredi olarak vermeye zorlamak için alınmış bir karar olarak görülüyor.
2. ECB’nin aldığı ikinci önemli karar da piyasaya 400 milyar Euro para vermesi kararıdır. Bu likiditeyi ihale yoluyla Aralık 2014 ‘ten itibaren 2018 yılına kadar yaparak, Bankalar yoluyla reel kesime kredi verilecek Konut kredileri hariç tutulacak.
3. ECB, ayrıca, likiditeyi artırmanın bir başka aracı olarak varlığa dayalı menkul kıymet alımı için de hazırlık yapacağını ilan etti.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi bu önlemlerin enflasyonu istedikleri seviyeye çıkaracağını söyledi.
Bu kararların piyasaya ve Türkiye’ye etkileri olacaktır. Bu etkilerin ne oranda olacağı tartışılabilir. Ancak ben bu kararları Türkiye’de enflasyon ve büyüme açısından değerlendirmek istiyorum.
Türkiye de, enflasyonla mücadele, büyümeyi olumsuz etkiliyor mu? Elbette kemer sıkma, toplam talebi kısma gibi uygulamalar, fiyat artışlarını azaltır. Büyüme üzerindeki etkisi de ekonominin canlanması şeklinde ortaya çıkar. Ne var ki, bu hipotez aynı zamanda Enflasyon oranları ve içinde bulunduğumuz ekonomik koşulara, ekonomik konjonktüre ve siyasi koşullara bağlıdır.
Avrupa yüksek enflasyon yaşamamıştır. Bu gün enflasyonun yüzde 0,5 olması Büyümeyi tehdit eden bir oran olarak görülmüştür. ECM likiditeyi artırıp, eksi faiz uygulamayarak, toplam talebin artırılmasını, ekonominin canlanmasını ve büyüme oranının artmasını hedef almıştır.
Türkiye de 1950 ile 2005 yılları arasındaki bir dönem için Kapital dergisinin yaptığı bir araştırmada, enflasyon ve büyüme arasındaki kritik sınır yüzde 6 olarak bulunmuştur. Enflasyon yüzde 6’nın altında olduğu yıllarda, enflasyon – büyüme arasında bir ilişki olduğu, enflasyonun yüzde 6 üstünde olduğu yıllarda ise bir ilişki olmadığı saptanmıştır.
Aşağıdaki tabloda da, 2006 yılından bu güne kadar gerçekleşen enflasyon ve büyüme rakamları arasında hiçbir ilişki olmadığı daha net görülmektedir.
Sonuç şudur… Genel kural, düşük enflasyon varsa ve enflasyon daha da düşerse durgunluk oluyor. Bu düşük oranlardan sonra enflasyon artarsa büyüme başlıyor.
Türkiye de yüzde 10 kronik enflasyon var. İstikrarı bozuyor, riski artırıyor, belirsizlik yaratarak yatırımları engelliyor, gelir dağılımını bozuyor. Sonuçta büyümeyi olumsuz etkiliyor. Enflasyon – büyüme politikası için Önce enflasyonu yüzde 2-3 seviyesine çekmek gerekiyor.