Tarihteki diktatörlerin çoğu aile çevresinde ve okullarda kötü eğitim almış veya eğitimini yarım bırakmış demogoglardır.
Söz gelimi Hitler, on üç yaşında tüberkülozdan babasını kaybetmiş, daha sonra ağır bir ciğer hastalığı geçirmiş, doktorun tavsiyesiyle bir yıl kadar okuldan ayrı kalmış, sonra da maddi sorunlar nedeniyle okula geri dönememiştir.
Irak diktatörü Saddam, 1956’da dayısı tarafından askeri akademiye girmesi için teşvik edilmiş, ancak akademi giriş sınavlarında başarısız olmuştur. 1957’de Baas Partisi’ne girmiş, suikastlara karışmış, sonradan Mısır’da ve Bağdat’ta hukuk fakültesine gitmiştir.
Asıl adı Yosif Visaryonoviç olan Stalin, 18 Aralık 1878’de Gori’de dünyaya geldi. 7 yaşında çiçek hastalığına yakalandı ve bu hastalık yüzünde kalıcı izler bıraktı. 10 yaşında rahip okuluna devam etti. 12 yaşına geldiğinde geçirdiği iki at arabası kazası sonucu sol kolu sakatlandı ve hayatı boyunca tam iyileşmedi. 16 yaşında Gürcü Ortodoks Rahip Okulu’na gitmeye hak kazansa da, burada otoriteye karşı başkaldırıp huzursuzluk çıkardığı için 1899 yılında okuldan atıldı.
Kendisine Stalinci denilen ve Stalin üstüne doktora yapmış olan Rusya Eğitim ve Bilim Bakanı Olga Vasilyeva, bu yakıştırmaya tepki göstermiş, Stalin’i tiran olarak nitelemiş ve şu beyanda bulunmuştu:
“Tiranlığı besbelli bir insan olan Stalin’e karşı bakış açım nasıl olabilir ki? Bu insanın vicdanında siyasi baskı kurbanları var. Fakat bununla birlikte bu insanın bir devlet adamı olduğunu da kabul etmek zorundayız. Ben, genel olarak onu çok büyük eksilere sahip büyük bir siyasetçi olarak görüyorum. Bu benim görüşüm, bu yüzden beni Stalinci kabul etmek yanlış.”
Türkiye’de hesapsız ve kaba cesaret için “Cahil Cesareti” denilir. Belki de bu diktatörler ve tiranlar cehaletleri nedeniyle bu kadar korkusuz oldular. Zira bütün diktatörler ya diktatörlükleri sırasında veya sonrasında toplum tarafında dışlanmış veya yargılanmıştır.
Elbette diktatörler içinde eğitimli olanlar da vardır. Ancak insanlığa zarar vermiş olanlar genellikle eğitimsiz ve cahil cesaretine sahip olanlardır.
Eğitim, demokrasi bilincini artırır. Eğitimsiz bir toplumda demokrasinin tüm kurallarıyla yerleşmesi ve sağlıklı sürdürülmesi mümkün değildir. Sovyetler Birliği’nde okuma yazma oranı yüzde 100 idi. Halkın refâhı düşüktü ve fakat tamamı eğitilmiş bir toplumdu. İdeolojik eğitim ön planda olmasına rağmen, eğer Sovyetler eğitimsiz bir toplum olsaydı 1991’de piyasa ekonomisine geçme hareketini başaramazlardı.
Mihail Gorbaçov da Sovyetlerden gelen baskıyı azaltmak için Glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılandırma) politikaları, halkın daha çok bilinçlenmesine neden oldu ve sağladığı özgürlük ortamından yararlanan tüm bastırılmış görüşler daha rahat kendilerini ifade ettiler.
Eğitimsizlik, uygulamada demokrasinin yolunu kapatıyor. Örneğin; 1980 darbesinden sonra Türkiye’de siyasi partiler ve seçim kanunu değişti. Daha önce önseçim yoluyla halkın siyasi sürece katılması ve söz sahibi olması esas idi. 1980 sonrası bu husus partilerin insafına terk edildi. CHP bir seçimde yalnızca kısmen ön seçim yaptı. Diğer partiler hiçbir zaman önseçim yapmadı. Siyasi partilerde lider sultası oluştu. Demokratik olmayan bu uygulamaya karşı halktan hiçbir tepki gelmiyor. Bu eğitimsiz toplumlarda görülen bir biat kültürüdür ve ancak eğitimle kaldırılabilir.
Eğitimsiz toplumlarda söz konusu biat kültürünün yaygın olması nedeniyle bazı ülkelerde siyasiler milli duyguları, toplumun inancını ve fakir halkı istismar ediyor ve bu süreç kötü niyetli siyasiler tarafından, kendi siyasi çıkarları için kötüye kullanılıyor. Kamuoyundan etkili bir tepki olmayınca sonuç otokrasiye kadar gidiyor. Venezuela’da böyle olmuştur.
Antik Yunan Filozofu Platon ya da Türkiye’de bilinen adıyla Eflatun (MÖ 427-MÖ 347) demokrasi, bir eğitim işidir diyor ve eğitimsiz toplumlarda demokrasinin işlemeyeceğini şöyle ifade ediyor. “Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecek olanları iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar. Demokrasi despotluğa dönüşür.”