Bundan 25 sene önce, 1985 yılında Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de, üyesi olduğum Uluslararası Maliye Enstitüsünün kongresi yapılıyordu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden, Salih Turhan’la ben, Bulgaristan ve Romanya’ dan geçerek, karayolu ile Macaristan gittik. Sovyet bloğundaki bu üç ülke de bir süre kalıp, bu ülkelerin ekonomisi ile ilgili araştırmalar yaptık.
Bu ülkelerin ortak özelliği, toplumsal refah seviyesinin oldukça düşük olmasıydı. Buna karşılık eğitim seviyesinin yüksek ve eğitilmiş iş gücünün fazla olmasıydı.
1985 yılı yazında akaryakıt sıkıntısı vardı. Bulgaristan istasyonlar kapalı idi. Ancak bir kutu kent sigarası ile her istasyonu açtırıp, benzin doldurabiliyordunuz.
Romanya da ise kilometrelerce uzayan benzin kuyrukları vardı. Ancak birkaç Forint fazla vererek, Bükreş’te roman mahallesindeki evlerden istediğiniz kadar benzin alabiliyordunuz.
Bükreş’te, karpuz almak için kuyruğa girdik… Herkese yalnızca bir dilim karpuz veriyorlardı. Bu durumu fotoğraf makinesi ile çekmek istedik. Polis hemen filmi çıkardı ve iptal etti.
Romanya – Macaristan sınırında, Romanya tarafında bir kasabada kasabalının en iyi oteli dedikleri bir otelde kaldık. Sivrisinekten uyuyamadık. O gece arabada uyuduk.
Macaristan, Sovyetler bloğundaki diğer ülkelere göre daha gelişmiş idi. Özellikle Turizm sektörü çok organize idi. İnsanlar hem ortak tarlalarda çalışıyordu… Hem de tahsis edilen yarım dönüm kendi tarlalarında çalışıyordu. Ancak yan yana iki tarla dikkatimizi çekti. Birisinde bir karış olan buğday, diğerinde bel hizasına kadar çıkmıştı.
Nedenini sorduk… Verimli olan tarlanın tahsis edilen özel tarla olduğunu söylediler.
1990 yılında; İstanbul Üniversitesi ile Rus Bilimler akademisi, akademik işbirliği anlaşması imzaladı. 1991 yılında İstanbul Üniversitesinden bir heyet, Moskova da ortak çalışma yapmak üzere 10 gün süreyle Moskova’ ya gittik. O zamanlar Rusya’ da piyasa ekonomisine geçiş sancıları yaşanıyordu. Piyasaya mafya yeni yeni hakim olmaya başlamıştı. İki olay dikkatimi çekti… Bazı dairelerde birkaç aile ortak oturuyordu. . Tek tuvalete girmek için sıra bekliyorlardı.
Rus Bilimler Akademisinin otelinde herkese iş çıksın diye bir insan 24 saat çalışıp, 48 saat izin yapıyordu.
1991 yılında Rusya’da eğitimsiz insan yoktu ve dünyanın en iyi matematikçileri, Rus matematikçileri idi.
Bu tecrübeler dışında, bu ülkelerin ekonomilerini yakından inceledim. Gerçek hayattaki bu çelişkileri ve halkın sıkıntısını gördüğüm için uygulanmakta olan bu modelin yanlış olduğuna inandım. Sonuçta Sovyetler bloğunda yer alan bu halkların 70 yılı heba oldu.
Sözü CHP kurultayına getirmek istiyorum… CHP kurultayında bu defa Kemal Kılıçdaroğlu’ na Che Guvera’nın şapkasını giydirmişlerdi. Che Guvera’nın Marksist kişiliği yanında ABD’ ye başkaldırışı daha önemlidir. ABD’ ye başkaldırışında başarılıdır. Ancak Fidel Castro ile oluşturduğu Küba düzeni insanları mutlu etmemiştir. Bu gün Küba halkının refahı düşüktür. Fert başlına gelir 3500 liradır. Dünyanın fakir ülkeleri arasında yer alıyor.
CHP eğer ABD’ ye başkaldırı noktasında Che’yi sembol yapıyorsa buna ihtiyacı yok. İsterse, Deniz Baykal’ın 1 Mart tezkeresinde yaptığı gibi, ABD’ nin Türkiye’yi kullanma tekliflerini reddeder. Belki şimdi çok daha önemlisi, ABD’ nin büyük Ortadoğu projesinin bir parçası olmayı reddeder.
Che’ den bu güne çok şey değişti. Dünyada ekonomik ve sosyal yapı çok değişti. CHP geçmişe değil, geleceğe bakmalıdır. Halkın içinde dolaşmaktan daha önemlisi, halkın refah sorununa çözüm geliştirmektir. Ne var ki CHP’ nin yeni yöneticilerinin, “Yeni CHP’’ sözünü, slogan olsun diye ve 50 yıl öncesine dönmekle sınırlı gördükleri anlaşılıyor.