BU KAFAYLA BU ENFLASYON BİTMEZ …

Merkez Bankası 1996 yılından beri açık enflasyon hedeflemesi uyguluyor… Bir bakıma enflasyon hedeflemesi  Merkez  Bankalarının  olmazsa olmazıdır. Çünkü , Merkez  Bankası para politikası , faiz politikası ve kur politikasını  da enflasyon hedefine göre dizayn ediyor. 

 

 

Bu politikaların aynı zamanda elbette  bir maliyeti var. Söz gelimi MB kuru düşük tutarsa , ithal malların fiyatı da TL cinsinden düşüyor. Özellikle sanayide aramalı ve hammadde fiyatları da düşmüş oluyor. Bu yolla MB enflasyonu frenliyor. Ancak , aynı zamanda ülkenin cari açığı artıyor. Ucuz ithal malı varken , kimse içeride üretim yapmıyor.  Düşünün kü  sanayide kullanılan ithal aramalı oranı yüzde 70’i geçti. Yine ihraç ettiğimiz her bir dolarlık malın 80’ cent’i ithal girdidir. Bu şartlarda işsizlik sorunu da ortaya çıkıyor.

 

 MB  başkanının hala daha Türk Lirasını değerli kılacağız  demesi ,İktisadi anlamda yapılan en büyük yanlıştır.   Eğer  Cari açığın  , Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı yüzde 10’lar seviyesine çıktıysa  , Türkiye’nin kredi notu  ,yatırım yapılamaz – spekülatif düzeye indiyse  ve Türkiye AKP iktidarında bu güne kadar  305 milyar dolar  cari açık verdiyse , bunun  baş sorumlusu önce Merkez bankası, sonra Hükümettir.

 

Dalgalı kur sistemi ve MB’ nın TL’yi değerli tutmak şeklindeki politikalarının  cari açık ve işsizlik gibi , en önemli iki maliyetine rağmen , Enflasyonda kontrol edilemiyor. 2004 Nisan ayında enflasyon oranı yüzde 10 iken , 2012 mayıs ayında yüzde 11’i geçti.

 

TÜFE , 8 senedir yüzde 10 düzeyinde inip- çıkıyor . Bu demektir ki , Enflasyon para politikası araçları ile çözülmüyor. Bu güne kadar enflasyon hedefi bir iki yıl için tuttu. Diğer yıllar yüzde 40 ile yüzde 100 arasında sapma gösterdi.  

  

Demek ki  hükümetin de  artık enflasyonu düşürmek için yeni bir strateji geliştirmesi , yeni politikalar üretmesi gerekiyor.   

 

Hükümet ne yapabilir  ? Birkaç örnek :

 

1)    Kamu da bütçe açıkları düşük ve fakat aynı zamanda verimlilikte çok düşüktür. Bürokrasi giderek artıyor. Söz gelimi Turizm yatırımları için , yeni yeni belgeler , sanki bu güne kadar böyle bir yatırım yokmuş gibi sıfırdan işlemler isteniyor. Mahalli idareler planlı programlı yatırım yapmıyor. Söz gelimi bir yola önce asfalt  dökülüyor.  Sonra  aynı asfalt delinip , su hattı , sonra tekrar delinip doğalgaz  hattı yapılıyor. Yamalı asfaltta  araçlar daha çok akaryakıt tüketiyor. Amortismanı artıyor.  Yani hem kamu hizmetinin maliyeti artıyor , hem de kaynaklar çar-çur ediliyor.  Bu pahalı maliyetler , fiyatlara yansıyor.

2)    Özel sektör de kapasite kullanım oranı yüzde 75 tir. Yüzde 25 atıl kapasite var. Bu atıl kapasite birim maliyetleri artırıyor. Piyasada oligopol yapılar olduğun için , üretici üretim maliyetlerini fiyatlara yansıtıyor. Hükümetin  ,devleti devreye sokarak , oligopol ve tekelci piyasalarda bizzat üretim yaparak , piyasaya daha fazla müdahale etmesi ve rekabet şartlarını sağlaması gerekir.

3)    Bankaların kartelleşmiş olması nedeniyle , ortalama  yatırım maliyetleri  yüksektir. Bankalar  en fazla yüzde 12 ‘ye mal ettikleri kaynakları , özel sektöre yüzde yüzde 100 karla satıyor. Yatırım maliyetlerindeki artış , üretim maliyetlerini artırıyor. Gerçekte ise Anayasanın 167 maddesi devletin kartelleşmeyi önlemesi şeklindedir.   

 

Yeniden söylemek gerekirse ,Hükümet enflasyonu ve kuru kendi haline ve MB’na bırakmıştır. Gerçekte ise MB’ nın yapacakları sınırlıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir