Cari Açık Nasıl Önlenir?

Bu sene cari açığın 50 milyar doları aşacağı anlaşılıyor. GSYH’ ya oranı yüzde 5,5 demektir. Bu oran yüksektir ve sürdürülemez bir orandır. Türkiye’nin AKP iktidarında biriken tüm ekonomik istikrar sorunlarının temel nedenleri içinde cari açık ta var.

  • Cari açık dış borçla finanse edildiği için, dış borçlarda temerrüt riski oluştu.
  • Cari açık döviz açığı demektir ve döviz kurlarının artmasının nedenlerinden birisidir. Yaşamakta olduğumuz enflasyona kur artışları da etkili oldu.
  • En önemlisi, cari açığı şimdi pahalı dış borçla finanse ettik ve fakat bu borçları ödediğimizde kaynak çıkışı olacak ve ekonomide daralma yaratacaktır.

Hükümet ya işin farkında değil veya panik içinde ne yapacağını bilmiyor. Panik içinde olduklarını Merkez Bankası başkanı enflasyon raporunda açıkça gösterdi; ‘’Fiyat ve çevrimsel etkilerden arındırıldığında cari dengemizdeki iyileşme süreci ikinci çeyrekte de devam etmiştir.’’ Diyor. Ama bu etkilerden arındırılması kağıt üstünde kalıyor.  Fiilen ülke cari açıkla kan kaybediyor.

Bu anlayışla bu günkü hükümet ve Merkez Bankası, istikrar getirmez. Zaten istikrar önlemi almak için önce doğru tespit yapmak ve teşhis koymak gerekiyor.

AKP iktidarında 2003 ten beri 19 sene 9 ayda 914 ,6 milyar dolar dış ticaret açığı verdik. 670,8 milyar dolar da cari açık verdik. Bu açıklar Türkiye’nin bir yıllık GSYH’ kadardır. Yani Türkiye olarak 18 yıl 9 ay kendimize bir yıl yabancılar için çalışmışız. Bu kadar sömürü işgalde bile olmaz.

Gerçekte ise cari açık kaderimiz değildir.

1- Türkiye’nin cari açık kıskacından kurtulması için önce üretimde kullandığı ithal aramalı ve hammadde payını en aza düşürmesi gerekir.

Özel sektör yatırım yapmadığına göre; pamuk gibi hammaddelerin, iplik gibi aramallarının Türkiye’de üretimine devletin yüksek teşvik vermesi ve gerekirse geçici bir süre için, bu alanda piyasaya girmesi gerekir.

2- Kur sistemi değişmelidir:

Türkiye için uygun kur rejimi, ekonomik konjonktürü, mevcut riskleri, piyasa şartlarını dikkate alan ve kurdan dolayı ortaya çıkabilen sosyal maliyetleri minimize eden bir rejim olmalıdır. Bu rejim “yönetimli dalgalanma rejimi” olabilirdi. Ancak yönetimli dalgalanma için MB’nın elinde döviz rezervinin olması gerekir. Bugünkü şartlarda İMF’ den borç alıp önce Merkez bankası rezervlerini artırmak ve Çin’in uyguladığı ‘’yarı sabit kur rejimi ‘’ uygulamak en doğru yoldur.

3- Merkez Bankası’nda reform yapılmalıdır:

Merkez Bankası kanununu değiştirip, MB’nın TL yanında ayrıca kuru da gözetmesini sağlamak gerekir. İlave olarak MB bağımsızlığı garanti altına alınmalıdır. (Bu durumda Kambiyo rejiminde de sıcak para için sınırlama getirmek gerekir.)

4- Dış ticaret politikası değişmelidir:

Dış ticaret açığının beşte dördünü Çin ve Rusya’ya veriyoruz. Çin’den teknoloji ithal etmiyoruz. Bavul, plastik, deri eşya, incik-boncuk ithal ediyoruz. Rusya’dan diğer ülkelerin aldığından daha pahalı gaz alıyoruz. Çin ve Rusya ile olan dış ticaretimize sınırlama getirmeliyiz.

Özellikle Çin’e karşı dış ticaret politikasını değiştirip, uluslararası anlaşmaların elverdiği ölçüde Gümrük tarifelerini arttırılabilir. Kota uygulamak gibi bazı tedbirlerle bazı ürün gruplarının ithalatı önlenebilir.

5- İhracatın küresel rekabet gücünü artıran politikalar kadar ihracatı teşvik eden politikalar da uygulanmalıdır.

6- Bir diğer önemli sorun; ihracatımızda yüksek teknoloji ürünlerinin payının düşük olmasıdır. Çünkü Türkiye artık Yüksek teknoloji üretmiyor, ithal ediyor. Bu nedenle 2006 öncesi Yüksek teknoloji ürünlerinin ihracattaki payı yüzde 6 iken bu pay giderek azaldı ve şimdi 2,8’ e geriledi. Yüksek teknoloji yükte hafif pahada ağırdır. Dış ticaret açığını önlenmesi için bu payın en az yüzde ona çıkarılması gerekir.

Bunun için Bütçeden AR-GE ‘ye kaynak ayırmak, TÜBİAK ve benzeri araştırma kurumları ile Üniversiteleri birer parti kurumu olmaktan çıkarmak gerekir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir