ZİHİNSEL TUTSAKLIK

Geçen yıl öğretmen olarak sınava giren adayların düşük not alması, Milli eğitim sitemimizin sorgulanmasına neden oldu. Sistemin başarısız olmasının altında  , eğitim sisteminin batı standartlarından uzaklaşması , eğitimde insan gücü planlamasının yapılmıyor olması ve müfredatın siyasi etkilerle  hazırlanması yatıyor.

 

Beşeri yatırım (Human Capital- insani yatırım) öteden beri ülkelerin kalkınmasında en önemli araç olmuştur.  İktisat Biliminin babası olarak kabul edilen İskoçlu Adam Smith (5 Haziran 1723 – 17 Temmuz 1790), Eğitimin önemini vurgulamak için ‘’çok fazla emek ve zaman maliyeti ile eğitilen insan, pahalı bir makine ile karşılaştırılabilir. ‘’ demiştir.

 

 

 

Bir insan yetiştirmek, uzman yapmak, bir fabrika kurmaktan daha zordur… Daha da önemlidir. Hele hele çağımızda. Artık makine ikinci planda kalmıştır. Zaten vasıflı insan olmazsa, sermaye de olsa, fabrika kuramazsınız. Teknoloji üretemezsiniz.

 

1960 ‘lı yıllarda eğitimin katma değer yaratmakta, üretim faktörleri gibi ayrı bir yeri olduğu tartışılmaya başlanmıştı. Bu gün Eğitimin , özellikle yüksek öğretimin  insana yapılmış bir yatırım olduğu tartışmasızdır.

Artık iyi biliyoruz ki , bir ülkenin Ekonomik kalkınmasında tek başına  sermaye yeterli değildir… Ayrıca vasıflı işgücüne de ihtiyaç vardır. Vasıflı işgücü de eğitimle sağlanır.

 

İkinci Dünya savaşının yıkıntılarından beş yılda kurtulduğu için, Almanya’nın kalkınmasına ‘’ Alman Mucizesi veya Erhart Mucizesi ‘’ denilirdi. Sonradan anladık ki, böyle bir mucize yok… Almanya’nın kısa sürede kalkınmasını sağlayan iki önemli faktör var… Birisi, sağ kalan vasıflı ve uzman Alman işgücü… Diğeri de, o günlerde askeri harcamaların yasaklanmış olması. 

 

Örnekler de gösteriyor ki , Eğitim yalnızca insanın kendisi için değil , aynı zamanda toplum içinde bir yatırımdır. Zira eğitimle kazanılan , uzmanlık , yetenek , beceri , toplumun ve devletin amaçlarının bir kısmını gerçekleştirecek ve ekonomide verimliliği ve kaliteyi artıracak bir toplumsal kapasite oluşturur.  Ve bu nedenledir ki , ‘’eğitim bir toplumun geleceğidir ‘’diyoruz.

 

Özetle eğitim yalnızca kişiye değil , topluma da dış fayda sağlar. Bunun içindir ki devlet eğitim ya doğrudan yapar veya yönlendirir.

 

Ne var ki bizde AKP iktidarı  , mevcut  liseleri de imam –Hatip liselerine dönüştürerek , eğitimi siyasi amaçla kullanıyor ve bu yüzden etkin bir eğitim sistemi kurulamıyor.

 

Eğitimin ideolojik amaçla kullanılması, tek düze bir eğitim sistemi yaratır. Tek düze eğitim analiz ve sentez yeteneğini baltalar ve ideolojik olarak zihinsel tutsaklık yaratır.

 

Yetmedi, Başkanlık rejimi gündeme geldikten sonra, yetişmiş vasıflı işgücünün, Üniversite mezunu uzmanlarını, teknik elemanların arasında yurt dışında iş arama eğilimi arttı. Basında sık sık ‘’başka ülkelerde nasıl vatandaş olunur? ‘’ diye haberler ve yorumlar çıkıyor. 2016 yılına kadar bu tür arayışlar yoktu. Siyasi iktidarın ‘’ insanlar neden başka ülkelerden vatandaşlık almak istiyor diye sorması ve çözüm üretmesi ‘’gerekir.

 

Yetişmiş uzman insanların çalışmak için gelişmiş ülkelere göç etmesine beyin göçü deniliyor. Beyin göçü ya Türkiye de okumuş, araştırma yapan, uzmanlaşmış, vasıflı işgücünün gelişmiş yabancı ülkelere göç etmesi veya dışarıda eğitim almış ve uzmanlaşmış insanların gelişmiş ülkelerde kalması şeklinde oluyor.

 

Yüksek büyümenin yaşandığı 2012 yılına kadar beyin göçü azalmıştı… Bu yıldan sonra başlayan ve artan Ekonomik ve siyasi sorunlarla beraber beyin göçü de artmaya başladı. Başkanlık rejiminin gündeme gelmesinden sonra da basında yer alacak kadar arttı.

 

Türkiye’nin Kıt ve sınırlı kaynakları ile yetiştirdiği beyinleri kaybetmesi kalkınmamızı da olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle eğitim sistemindeki hatalar düzeltilmeli ve Başkanlık rejimi askıya alınmalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir