YÜKSEK ÖĞRENİM KAN KAYBEDİYOR

1980 ihtilalinden sonra , Yüksek öğrenimi tek bir insan şekillendirdi.. İhsan  Doğramacı.. 

Doğramacı , Kenan  Evren’in güvenine mahzar olmuş bir insandı.. Ne dediyse yapıldı..  Vakıf Üniversiteleri Anayasaya konuldu..  YÖK düzeni getirildi. Akademisyenler çok sıkıntı çekti.. Yabancı yayını olmayanlar profesör olamıyordu.. Sosyal bilimlerde yabancı yayın yapmak hemen hemen mümkün değildi..  

YÖK’ten önce rektörünü , dekanını ve hatta yönetim kurulu üyelerini kendisi seçen akademisyenlerin , YÖK atamaları ile moralleri bozuldu. Üniversitelerde verimlilik düştü.

İş o kadar tırmandı ki , bu gün bir profesör çalışacağı asistanı seçemiyor.. Oysaki akademisyenlik usta- çırak ilişkisi içinde oluşması gereken bir meslektir.  Bu ilişkide ustanın daha çok gayreti olması için , kimi yetiştireceğini bilmesi gerekir.  Ayrıca mesleğin bir garantisi kalmadı.. Doktorasını veren araştırma görevlilerinin , Üniversite ile ilgisi kesiliyor.

Bu gün YÖK  yöneticileri cumhuriyetçi , laik kadrolardan oluşuyor.. İnsan olarak  Cumhuriyete ve rejime katkıları büyüktür.. Ancak sistem aynı sistemdir..  Yasadaki padişah yetkileri kendisini aşamayan  birçok rektörü yoldan çıkardı. Birçok Üniversitede öğretim üyeleri mutlu değil. Yahut  Devlet olsun , vakıf olsun birçok Üniversitede rektörler akademik yeterlilik  yerine , eş-dost ve kadro oluşturmak peşinde koşuyor.

 

 

Bütün bu nedenlerle , 1980 öncesi en fazla rağbet gören meslek olan akademisyenlik, şimdi ilgi görmüyor.

 

 

İNSAN GÜCÜ PLANLAMASI YAPILMALIDIR…

 

Yüksek öğrenim , insana yapılan bir yatırımdır… Bir altyapı yatırımıdır.  Hem insana hayat boyu gelir ve prestij faydası var.  Hem de topluma faydası var.. Kalkınmanın ‘’olmazsa olmaz ‘’ şartıdır.

Almanya , ikinci dünya savaşından sonra beş yıl içinde yeniden kalkındı.. Adına Erhard mucizesi denildi. Aslında ise Almanya’nın fabrikaları yıkılmıştı ve fakat elinde uzmanlar ve vasıflı işgücü vardı. Kalkınmayı sağlayan bu vasıflı işgücü idi.

Türkiye de , yüksek öğrenimde işgücü planlaması yapılmıyor.. Bu nedenle , bazı dallarda insan gücü arzı fazlası var.. Bazı dallarda eksiği var. Örneğin , mühendis fazlası var.. Ancak doktor eksiği var.

İnsan gücü planlaması kalkınma  için gereklidir.. Ancak aynı zamanda insan kaynaklarının israfını önler.

YÖK’ün işi bu planlamayı yapmak olmalıdır.. İşgücü talebini tahmin ederek , vakıf Üniversitelerine , vakıf yüksek okullarına ve Üniversitelere bu talebe göre izin ve kontenjan vermelidir.

Öte yandan , Üniversiteler de öğretim üyesinin denetimi olmadığı için , rektörler ve yöneticiler ,  ’Tuhaf işler ‘’ yapıyor.

 

ÜNİVERSİTELERDE TUHAF İŞLER…

 

Tuhaf işler sözü , dün Hürriyet’in manşetinde vardı.. Boğaziçi Üniversitesi , yaptığı bir kültürel etkinlik nedeniyle peşmerge kıyafeti giydirdiği gençlerle gösteri yapıyor. Üniversite  gitar  çalan kıza Türban giydiriyor.. . Ve yine slayt gösterisinde türbanlı bir kız da  ‘’okul hakkımı istiyorum  ‘’ diyor.

Daha önce de  Bilgi Üniversitesi de , rektör ‘’Gay ve Lezbiyen Kulübü ‘’ kurulmasına izin veriyor.

Yarın , başka öğrenciler de çıplaklar kampı kurmak isterse , Üniversite izin vermesi gerekecektir.

Halkın yüzde 60’ yoksulluktan şikayet ederken , bu Üniversitelerin bu gibi tuhaf işler yapması , etik olarak doğru değil.

Yine geçen sene , Boğaziçi  ve Bilgi Üniversiteleri  Ermeni  Sempozyumunda taraflı davranarak kamu oyunun tepkisini çekmişti.

Üniversiteler milletin vergisiyle veya devletin verdiği imtiyazlarla  kuruluyor.. Üniversitelerin adını ve kaynaklarını istedikleri gibi kullanmak hakları yoktur. Eğer kullanırlarsa her şeyden önce görevi kötüye kullanmış olurlar .  Bu nedenle kamu oyunun ve  YÖK’ün müdahalesi gerekir.

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir