Merkez Bankasının açıklamalarından ve uygulamakta olduğu politikalardan , enflasyonu üç ayaklı bir çizgide olarak kontrol etmek istediği anlaşılıyor…
1) Para Kurulu , enflasyondaki geçici artışların enflasyon görünümünü bozmasına izin vermeyeceğini ve bu doğrultuda, önümüzdeki dönemde ek parasal sıkılaştırmanın daha sık uygulanabileceğini söylemiştir. Yani Banka likiditeyi kısacak , piyasaya verdiği parayı azaltacaktır.
2) Mevduatta , istisnai gün sayısı artacak ve bu yolla faiz oranı da yükselmiş olacaktır.
3) Döviz kurları kontrol altında tutulacak ve artışlarda müdahale edilecektir.
2012 yılında büyüme oranı düşecektir. Yüzde 4 ‘ büyüme de olsa Türkiye için iniş demektir… Bu durumda iktisadi faaliyetlerin azalması sorun olacaktır.
Zira , bankaların topladığı mevduat 744.2 milyar liradır. Verdiği krediler toplamı ise , bankalar arası krediler dahil , 707 milyar liradır.
Hükümet te memura verilecek zamda , cimri davranacağını açıklamıştır. Toplam talepte de zaten bir daralma var. Likiditenin daralması , iktisadi faaliyetlerin daha da daralmasına neden olacaktır.
Öte yandan , IMF’nin mali izleme raporunda , 2012 yılında toplam finansman ihtiyacı artacağı ifade edildi. Türkiye’nin vadesi gelen borçlarının GSYH ‘ya oranının yüzde 5.7 ve bütçe ağının GSYH ‘ya oranının da yüzde 1.7 olacağı ve toplam finansman ihtiyacının GSYH’ nın 7.5’ine çıkacağı vurgulanıyor.
Bu şartlar altında , gerek sanayi ve gerekse tüketici kredilerinde bir sorun yaşanabilir. Söz gelimi , son iki yıl içinde yapılmış binlerce konut var. Bunların çoğu boş konutlar. Bunlar satılmazsa , sektör bankalara olan borcunu ödemekte zorlanacaktır. Ayni şekilde konut kredileri geri dönmezse , bankalar zora girecektir. Yani 2008 ABD’ de yaşanan finans sorununa benzer bir sorunla karşılaşabiliriz.
Teşviklerin yürürlüğe girmesi , yeni yatırımların artmasına imkan verecektir. Ancak bu defa likiditenin kısılması , zaten yüksek olan yatırım kredi faizlerinin daha da artmasına ve yatırım iştahının azalmasına yol açabilir. Kaldı ki , bakanlar ha bir teşvikleri övüyor. Ancak henüz ortada bir kararname yok.
Sıcak paradan sonra , Merkez Bankasının kurlar üstünde baskı yaratması ise , hem dalgalı kur politikasına aykırıdır. Hem de Türkiye’nin döviz sorunu yaşamasına neden olacaktır. Çünkü , MB döviz stoğu düşüktür. Banka kur artışını önlemek için sürekli döviz satarsa risk daha çok artar.
Kaldı ki , Türkiye’nin bir yıldan kısa vadeli dış kredileri 88 milyar dolara çıktı. Uluslar arası net pozisyon açığımız 373 milyar dolara yükseldi. Ayrıca cari açık 70 milyar doların altına inmiyor. Dahası da Türkiye’nin dış borçlanma olanakları da sınırlanıyor. Bu durumdan IMF ‘bile rahatsız olmaya başladı. IMF ‘ Başkanı Christine Lagarde , ‘’ Avrupalı bankaların gelecek iki yılda kredi verme hızını kesebileceği ve bunun yüksek cari açıkla boğuşan Türkiye’yi olumsuz etkileyebileceğini belirtti.’’
Sonuç olarak döviz cephesinde yorgan kısaldı. Ayağımıza yorgana göre uzatmalıyız. Döviz kurlarını daha fazla baskı altında tutmaktan vazgeçmeliyiz.