Küreselleşmenin en net etkisi , bazı ülkelerin zenginleşmesi ve bazı ülkelerin fakirleşmesi şeklinde oldu. Aynı ülke içinde de spekülasyon yapanlar zenginleşti ve halk yoksullaştı.
İlave olarak ; otokrasi ile yönetilen bir çok ülkede de , söz gelimi Rusya’da ve orta Asya Türk cumhuriyetlerinde siyasi ve ideolojik yandaşlara yada aile efradına yandaş olmayan kesimden devlet eliyle servet transferi yapıldı. Gelir dağılımı bozuldu. Türkiye’de de imtiyazlı şirketler oluştu.
2003 – 2020 Ekim arasında ,17 yıl on ayda , 852 milyar 805 milyon dolar dış ticaret açığı verdik. Bu açığın bir kısmını turizm ve navlun gelirleri ile karşıladık. Geriye 615 milyar 520 milyon dolar cari açık kaldı. Eğer dış ticaret açığı vermeseydik turizm gelirleri cari fazlamız olacaktı. Dış ticaret açığı vermemizin bir nedeni üretimin ithal girdiye bağımlı olmasıdır. Aramalı ve hammadde ithal edemezsek , üretim yapamıyoruz. Diğer nedeni ise dış ticarette politika yanlışlığıdır.
Söz gelimi Dış ticaret açığının bu kadar artmasında Çin’den ithalatın payı yüksektir. Zira Çine karşı her yıl 18 ile 20 milyar dolar arasında dış ticaret açığı verdik. Çinden İthalatımız içinde üretimde kullanacağımız girdi oranı çok az , teknoloji ise yok denecek kadar azdır. Buna karşılık plastik eşya, incik-boncuk , bavul gibi akla aykırı ithal malları var. Eğer Çine karşı bu şekilde dış ticaret açığı vermeseydik, dış açığımız yarı yarıya azalırdı. Çine karşı verdiğimiz dış ticaret açığı iktisadi açıdan rasyonel değil ? Nedeni ve niçini mantık süzgecinden geçmez. Acaba başka bir nedeni mi var ?
Cari açık dış borca dönüşüyor … Dış borç faizi ve borç geri ödemesi , kaynak çıkışına , servet azalmasına ve yoksullaşmaya neden oluyor. Çünkü ülkeden kaynak çıkıyor. 2020 ilk on ayda Türkiye 9,7 milyar dolar net dış borç ödedi. Dahası dış açıklar ve dış borçlanma Türkiye’nin potansiyel büyümesini düşürdü.
2003 yılında fert Başına GSYH sıralamasında Dünya ortalaması bize yakın ülkeler içinde 4 sırada iken 2018 de 7 sıraya geriledik. (Aşağıdaki tablo)
FERT BAŞINA GSYH | ||||
ÜLKELER | 2003 | SIRA | 2018 | SIRA |
DÜNYA | 6124 | 1 | 11312 | 4 |
POLONYA | 5693 | 2 | 15421 | 2 |
ŞİLİ | 4779 | 3 | 15923 | 1 |
TÜRKİYE | 4718 | 4 | 9370 | 7 |
ARJANTİN | 3349 | 5 | 11684 | 3 |
BREZİLYA | 3071 | 6 | 8921 | 8 |
RUSYA | 2975 | 7 | 11289 | 5 |
ÇİN | 1288 | 8 | 9771 | 6 |
Kaynak : Dünya Bankası verileri
Ücret ve maaşlarda enflasyon düzeltmesi yıllık TÜFE oranına göre yapılıyor. Gıda fiyatları yıllık TÜFE oranından daha fazla artıyor. TÜİK gıdanın harcama sepeti içindeki payını ortalama yüzde 22 dolayında gösteriyor. Oysaki ücret ve maaşlar da harcama sepeti içinde gıda payının oranı en az bunun iki katı kadardır. Bu durumda işçi ve memurun gerçek enflasyonu daha yüksek olduğu için her sene bu kesimin satın alma gücü düştü. İşçi ve memur yoksullaştı.
İş bulsa çalışmaya hazır olanları da katarsak , işsiz sayısı 8,5 milyondur. Bunlar arasında yıllardır iş bulamayan ve umudunu kaybedenler var. İşsiz kalanlar yoksullaştı.
Mamafih, DİSK/Genel-İş Araştırma Dairesi tarafından hazırlanan “Türkiye’de Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Raporu’na göre, Türkiye’de 16 milyon kişi yoksuldur. 18 milyon kişi ise yoksulluk riski ile karşı karşıyadır.