YENİ AKP İKTİDARINDA İÇ VE DIŞ AÇIK NEREYE GİDER?

Dün, öğleden sonra, bu satırların yazıldığı saatlerde, finansal yatırım araçları içinde altın, dolar ve euro düşüyordu. Buna karşılık borsa az da olsa artıyordu. Faizlerde değişen bir şey yoktu.

 

 

 

Finansal yatırım araçları, sermaye hareketleri, dünya piyasaları ve siyasi gelişmelerin etkisi altında günlük değişebiliyor. Zig-zaglı bir seyir gösterebiliyor. Önemli olan orta ve uzun dönemde makro istikrarı tutturmaktır.

 

AKP’nin yeniden iktidar olması, halkın ekonomideki mevcut statükoyu korumak istediğini, piyasaların aynı süreci sürdürmek istediğini gösteriyor.

 

Oy verenler de, ekonominin geleceğini değil, bu gününü oylamıştır.

Zaten ekonomide değişmez kural, insanların ekonomiye her zaman kısa vadeli bakmalarıdır.

 

İçte ve dışta en çok dikkat çeken, cari açık sorunudur. Cari açık, bu gün için, ağırlıklı olarak sıcak para girişi, dış borçlanma ve varlık satışları ile finanse ediliyor. Aslında sıcak para da kısa vadeli borç sayılır. AKP dışında yeni bir iktidar, sermaye hareketlerinde farklı bir uygulama yapmasa da aynı güveni vermezdi. Zira bu sistemi kuran AKP iktidarı oldu.

 

Bu çerçevede, İstanbul Finans Merkezi projesi de, kısa vadeli yabancı sermayeye cazip gelmektedir. Özellikle ABD’nin ve bazı Avrupa ülkelerinin, idari kararlarla yabancı mevduata el koymaları dünyada yeni bir finans merkezi projesine olan ilgiyi artırmıştır.

 

Bu yaklaşımlar cari açığın bir süre daha finanse edileceğini göstermektedir. Ancak cari açık ve finansmanı, daha uzun dönemde ülkenin potansiyel imkânlarını yiyip bitirmektedir. Bu nedenle, AKP iktidarı bu maliyetleri çözmeyecek, erteleyeceği kadar erteleyecektir.

 

Bir başka risk, sosyal güvenlik açıklarıdır. O kadar ki, AKP’nin ilk iktidar yıllarında, 2003’te 20.2 milyar lira olan sosyal güvenlik açığı 2010 yılında 54.6 milyar liraya yükseldi. (Reel artış yüzde 52’dir.)

 

Sosyal güvenlikte, verilen hakları geri almak imkânı yoktur. Örneğin sosyal güvenlik içinde, sağlık gideri 2003 yılında 10.7 milyar lira iken, 2010 yılında 32.1 milyar liraya yükseldi. (Reel artış yüzde 69.1’dir.) Sağlık giderlerini bu seviyeden aşağı düşürmek fiilen mümkün değildir. Sağlık hizmetlerini aksatmak ise AKP’nin sonu olur.

 

Bu şartlarda, sosyal güvenlik açıkları, bütçe açıklarının da artmasına neden olacaktır. Yunanistan’daki bu günkü bütçe açıkları ve borçları, sosyal güvenlik açıklarından ileri gelmişti.

 

Üçüncü sorun, Türkiye’nin dış borç sorunudur… Bu sorun, cari açıkla birlikte artmaktadır. Cari açıkla birleşince, Türkiye’nin riski artmaktadır. Risk yüksek olduğu için de, diğer ülkelere göre daha yüksek faizle dış borç almak ve daha fazla reel faiz ödemek zorunda kalıyoruz.

 

Cari açık sorunu ve dış borç sorunu varken, kur artışı da yeni risk yaratıyor. Çünkü kur artışı, hem ithalatın finansmanını hem de kısa vadeli dış borç maliyetini artırıyor. Özel sektörü zora sokuyor.

 

AKP’nin bu güne kadar uygulamakta olduğu bu politikalardan farklı adım atmayacağı anlaşılıyor. Biriken risklerin, nereye kadar gideceği ise daha çok uluslararası ekonomik konjonktüre bağlıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir