İktisat biliminin üç ayağı var… Üretim, istihdam ve bölüşüm. Ekonomik istikrar için bu üç ayağın dengeli olması gerekir. İstihdam yaratan bir üretimin olması gerekir.
Başka bir ifade ile iktisat bilimi, mal ve hizmet üretimi ve de üretimin bölüşülmesi sonrasında ulaşılan toplumsal tatminin en üst düzeyde gerçekleşmesine yardımcı olmaya çalışan bir bilimdir.
Eğer üretim faktörleri arasında toplum vicdanını rahatsız edecek şekilde haksız bir bölüşüm olursa, gelir dağılımı bizde olduğu gibi hızla bozulur. Bölüşümde ve gelir dağılımında mutlak bir eşitlik hiçbir rejimde, hiçbir toplumda mümkün değildir. Ancak gelir dağılımının toplum tarafından kabul edilebilir ve toplumu rahatsız etmeyecek bir eşitlikte olması gerekir. Adil olmayan bölüşüm ve gelir dağılımının aşırı bozulması sosyal istikrarı bozar. Bunun içindir ki atalarımız “Biri yer… Biri bakar… Kıyamet ondan kopar.” demişlerdir.
Aslında zengin ülkelerde de, örneğin ABD’de gelir dağılımı bozuktur. Ancak, bu ülkelerde en düşük gelir yine de yaşamaya yetecek kadardır. Bizde, asgari ücret üç kişilik bir aileyi geçindirmez.
İktisatçılar uygulanmakta olan politikaları değerlendirirken meseleye refah açıdan bakarlar… Uygulanan politikaların kısa dönemli ve uzun dönemli etkilerini birlikte değerlendirirler.
Örneğin, kısa dönemde uygulanan anti-enflasyonist politikaların uzun dönemde bir sosyal patlama yaratmayacak şekilde koordinasyonu gerekmektedir… Aksi halde ileride ekonomik ve sosyal anarşi doğar… İstikrar daha çok bozulur.
Yine bu günkü ekonomik sorunların, örneğin cari açığın maliyetini, topluma yayarak ileriki yıllara ve nesillere taşımak, bu günü kurtarır… Ancak ekonominin geleceğini ipotek altına almış olur. İktidar partileri şimdiye kadar iktisadi sorunlara hep kısa dönemli baktı... Yapısal değişikliği öngören uzun vadeli politikalar yerine, sorunları bir sonraki iktidara erteleyen kısa vadeli politikaları tercih ettiler… AKP’de aynısını yapıyor.
Medyaya gelince… Medyada işlevi gereği olaylara kısa dönemli bakıyor. İnsanlar kısa dönemli çıkarlarını uzun dönemli çıkarlarına tercih ederler. Uzun dönemli çıkarlarını ihmal ederler. Bu nedenle medyada bu tercihleri göz önünde tutmak zorundadır.
Küreselleşme, fakir ülkeleri daha fakir, zengin ülkeleri daha zengin yaptı. Türkiye de sistem çift taraflı çalıştı… Türkiye cari açık yoluyla küreselleşme sürecinden zararlı çıktı. Ayrıca, kur politikası nedeniyle iç üretimin yerini ithalat aldı. Bu nedenle işsizlik arttı. İşsiz sayısının artması gelir dağılımının bozulması demektir. Aşırı bozuk olan gelir dağılımı, talep düzeyini ve yapısını etkiler.
Bu gün için iç talep yüksektir. Bunun nedeni tüketici kredilerinin hızlı artması ve sıcak paranın getirdiği suni refah artışıdır. Ekonomi, doğal dengesine ulaşırsa talep yetersizliği ortaya çıkar. Yetersiz talep, uzun dönemli büyüme ve istikrar önünde önemli bir engeldir. Talep olmayınca yatırım hacmi daralır.
Gelir dağılımında bozulma, talep yapısını da bozar… Lüks mallara talep artar… Gösteriş amaçlı üretim artar… Firmalar kitlesel üretim yerine daha pahalı ve lüks üretimi tercih ederler.
Sonuç olarak, ekonomide üretim, istihdam ve gelir dağılımı dengelerini gözetmeden, uzun dönemli istikrar sağlanamaz.