Kalkınmanın ve istikrarın temelinde , kurumsal yapının önemini vurgulamıştım. Yapısal reformların başında , devletin siyasi popülizm aracı olmaktan çıkarılması ve devlette verimliliğin artırılması geliyor.
1.ABD’de ve Avrupa’da veya herhangi bir demokraside bir siyasi iktidarın veya bir gurubun devleti ele geçirmesi ve devlet imkanlarını kendi siyasi misyonu için kullanması kimsenin aklına gelmez. Türkiye de Fetö teröründe bu gerçeği yaşadı.
Milli gelirin dörtte birini ve fazlasını yaratan devleti siyasi arpalık olarak kullanmak , ekonomide kaynak israfına yol açar.
Bu nedenle , kamu kaynaklarının siyasi iktidarlar tarafından kullanılması etkinlik şartına bağlanmalı , denetim mekanizmalarını siyasi etki dışında tutacak yasal altyapı kurulmalı, kamu kaynaklarının keyfi kullananlar için sert müeyyide getirilmelidir.
Siyasi arpalık olarak kullanmanın önlenmesi için 4 kamu bankasının özelleştirilmesi gerekir. Bu durumda Tarım ve esnafa destek , hazineden bankalara dolaylı olarak yapılmalıdır.
Öte yandan devletin piyasada oligopol yapıları , kartelleri kırması ve rekabetin önünü açması gerekir. Bunun için kamu altyapı yatırımlarını özelleştirmekten vazgeçmek gerekir. Dahası gerektiğinde devletin bizzat piyasada iş görmesi lazımdır.
Bir ekonomide İktisat Politikalarının başarısı ve kaynakların en verimli şekilde kullanılması için, her şeyden önce Devlet – Piyasa arasında optimal bir denge kurulmuş olması gerekir. Baskıcı ve bürokratik devlet sermayenin başka ülkelere çıkmasına ve paralel olarak yatırımların aksamasına neden olur. Bunun için devletin fonksiyonları yeniden tarif edilerek , bürokrasiyi bu paralelde ve liyakat esasına göre şekillendirmek önemlidir.
Yine Devletin ülke kalkınmasında etkili olabilmesi için devlet yönetiminin şeffaf olması gerekir. Devletin şeffaflığı , aynı zamanda devlet bütçesinin halk adına hareket eden meclisler tarafından denetimine imkan vermekle olur. Bu yolla halkın vergileri ile çarçur edilmemiş ve bütçe kaynakları daha etkin kullanılmış oluyor. Anayasaya da Parlamentonun denetim yetkisi artırılmalıdır.
Öte yandan Şeffaf devlette siyasi iktidarlar halka hesap verdiği için, siyasi tercihler de daha doğru yansımış oluyor.
Bir ülkede devlet demokratik ve şeffaf olmazsa, otokrasi baskısı olursa, kalkınma projeleri olumsuz etkilenir. Uzun dönemli sabit sermaye yatırımlarını yerini, kısa dönemli ve spekülatif yatırımlar alır.
Şeffaflık yasası çıkarılmalıdır.
- Hukuk reformu yapılarak , Hukukta Türkiye’nin ta 1950’lerde taahhüt ettiği Avrupa Konseyi müktesabatına ve uyum sürecinde AB , Venedik komisyonu standartlarına dönmesi gerekir. Hukukun üstünlüğü yeniden sağlanmalıdır.
Söz gelimi şimdi Kurlar yüzde 25 daha değerlidir. Buna rağmen ithalat azalmıyor. Üretimde ithal girdi oranı hala yüzde 50 dir. Hammadde ve aramalı ithalatı toplam ithalatın yüzde 73’ünü oluşturuyor. Hala İçerde aramalı ve hammadde üretimi için yatırım yapılmıyor. Bunun temel nedeni Hukuki altyapıda oluşan güven kaybıdır. Yatırımların önünü açmak için çağdaş hukuk düzenine geçmek gerekir.
Hukuk tüm yaşamın altyapısı olduğu gibi iktisadi kalkınmanın da altyapısını oluşturur. Çok açıktır ki, oligopol yapıların olduğu, kartelleşmenin arttığı, rekabetin olmadığı ve spekülasyonun hakim olduğu bir piyasa ekonomisinde anarşi vardır ve kalkınma sağlanamaz.
Yine, yasal engeller yoksa devlet imtiyazları nın, ihalelerin, her türlü ruhsat ve izinlerin, sübjektif kriterlere göre dağıtılması, haksız rekabet yaratır, haksız zenginlik yaratır, gelir dağılımını bozulur. Devlet adına bu yetkilerin kullanılmasına kesin standartlar getirilmedir.
Öte yandan kalıcı büyüme ve kalkınma, başta teknoloji olmak üzere yatırımlarla sağlanır. Yerli veya yabancı yatırımcı, bir ülkeye yatırım yaparken her şeyden önce burada, mülkiyet haklarına sağlanan güvenceye ve hukukun üstünlüğüne bakar.
Türkiye de yetkin ve tarafsız hukukçular var. Gerçek anlamda iktisatçılar var. Hukukta reformu bu iki gurubun birlikte yapması gerekir.
(Bütçe ve vergi reformu ile yarın devam edecek.)