Siyasi iktidar doğru yaptığını zannederek, birçok alanda vatandaşlık haklarımızı ihlal ediyor.
Söz gelimi, yap-işlet-devret modeli ile yatırım yaptırdığı firmalara, alım garantisi vererek bütçeden kaynak aktarıyor. Üçüncü havaalanı ve Osmangazi Köprüsü bu şekilde ihale edildi.
Gerçekte yap-işlet-devret modeli; piyasa kuralları içinde bir yatırımı, özel sektöre yaptırmak ve yine bu yatırımın özel sektör tarafından bir süre çalıştırılmasına izin vermektir. Bunun için ihale yapılır. Özel sektör süre verir… Yapılan yatırımı süresi bitince devlete bırakır.
Bu yatırımda fiyatı piyasa belirler. Diyelim ki Osmangazi Köprüsü çok pahalı geldi, talep olmaz. Bu defa işletmeci firma fiyatı düşürür. Her durumda firmanın baştan fizibilite yapmış olması gerekir. Kârı da kendine ait olduğu gibi zararı da kendine ait olmalıdır.
Siyasi iktidar bu yatırımlara talep garantisi veriyor. Eğer müşteri eksik çıkarsa aradaki farkı bütçeden ödüyor.
Vergi mükellefi bir vatandaş olarak neden ben, verdiğim vergilerle, İzmir’e daha rahat gidecek birinin veya daha çok para ve zaman kazanacak kamyonun masrafına katılayım?
Öte yandan hükümet, bu yatırımlarda dış borç garantisi de veriyor. Yani bu yatırımları yapan müteahhit firmalar, eksik talep olursa parasını bütçeden aldıkları gibi ayrıca yatırım için kullandıkları dış kredileri ödeyemez duruma düşerlerse, dış krediyi de bütçeden devlet ödüyor. Yani ben vatandaş olarak müteahhidin dış borç maliyetine katlanıyorum.
Bu anlayış “Yatırımların kârı müteahhidin, zararı vatandaşın” anlayışıdır. Siyasi iktidarın anlayamadığı bir gerçek; “eğer bir toplumda zararlar sosyalize ediliyorsa, o toplumda vatandaşların kârın da sosyalize edilmesini isteme haklarının olacağı” gerçeğidir.
4 milyon ortağımız olacak
Suriyeli 4 milyon insanın vatandaşlığa alınması da vatandaşlık haklarının ihlal edilmesidir. Zira millî irade hiçbir siyasi iktidara yabancıyı gözetip, vatandaşı ihmal etme hakkını vermez. Suriyeliler vatandaşlığa alınırsa, ülkenin imkânlarına 4 milyon ortak gelecek.
Türkiye beş yıldır orta gelir tuzağındadır. 10.000 doların üstündeki ortalama fert başına millî gelir 9.000 doların altına geriledi. Halk borç harç içinde… Fiilen beş milyon insanımız işsiz… Yine fiilen üç gençten ikisi işsiz. Yani; “kendisi himmete muhtaç bir dede, nerde kaldı gayriye himmet ede…”
Bu şartlarda 4 milyon yabancıyı alırsak, biz de yardım bekleyen oluruz.
Deniz Baykal “Komşularımızda acı çekenlere sürekli yardımcı olmak için, önce kendimiz güçlü kalmalıyız” diyor.
Siyasi iktidarın; “Halk bana oy verdi, ülkenin her imkanını istediğim gibi kullanırım, her sorunu sosyalize ederim” anlayışı ile “iç ve dış politikada istediğimi yaparım” anlayışı sürdürülemez bir anlayıştır.
Mamafih, Cemil Çiçek’in iç politika ilgili önemli bir tespiti var… Diyor ki; “Bir yandan ülkede birliğe ihtiyaç var, diyoruz. Öbür taraftan birliğimizi darmadağın eden, ülkenin dikişlerini yıpratan konuşmalar yapıyoruz.”
Dış politika ile ilgili tespiti de aynı şekilde önemlidir. Diyor ki; “Dış politikada keşke bu noktaya gelmeseydik… Bir hasar tespiti yapmamız gerekiyor.”
Belki bunlardan daha önemli bir tespiti ise “Her şeyin en iyisini biz düşünürüz sanıyordum… Şimdi karşı görüşleri de dinlemeyi ve anlamayı öğrendim.”
AKP’nin içinden ve TBMM Başkanlığı yapmış bir insanın bu itirafı mevcut siyasi anlayışın sürdürülemez olduğunun da kanıtıdır.
Cumhurbaşkanı başdanışmanı da “Vites değiştirmeliyiz” diyor.
Siyasi iktidarın yetkili ağızlarının, bu uyarıları dikkate alması gerekir.
Geride sorulması gereken çok önemli bir soru kalıyor; siyasi iktidar politika değiştirirse, yaptığı hasarın bir hesabı olmayacak mı?