ULUSALCILIK SAĞ VE SOL DÜŞÜNCEYLE ÇELİŞMEZ

Ulusalcı görüşe sahip olanların ayrı bir siyasi partileri yoktur. Daha çok CHP olmak üzere, diğer partilere dağılmıştır. Zira ulusal düşünce, ekonomik ve siyasi anlamda, ülke çıkarlarını ve toplumsal refahı ön planda tutan bir düşünce anlayışıdır. Sağ, sol veya muhafazakâr olanların çoğunluğu da ülke çıkarlarını ön planda tutar. Ancak kendi düşünce alanını veya kendi çıkarını ön planda tutarak politika oluşturanlar ‘’opportunist’’tir.

Söz gelimi, Ulusal düşünce ulus devletin ve Üniter yapının korunmasını ister. Sol veya sağ düşüncede olmak bu yapının korunmasına karşı olmak değildir.

Ekonomide ulusal düşünceye göre, Türkiye’nin dış ekonomik ilişkilerinde ulusal çıkarları önemlidir. Bu çıkarları kollaması gerekir. Siyasi iktidarın dış ekonomik ilişkilerde cari açığı önleyecek önlemleri alması gerekir. Sıcak para girişini doğrudan veya dolaylı kontrol ederek, rekabetçi bir kur politikası uygulayarak Türkiye’nin cari açık yoluyla sömürülmesini önlemesi gerekir. Liberal düşüncede olanlar neden buna karşı çıksın? Zira bir ülke eğer yatırım malı ithal etmek için değil de, ham madde, aramalı ve tüketim malı ithal etmek için cari açık veriyorsa, bu ülkenin dış borçlanması demektir… Sonuçta herkesin geleceğini ve herkesin potansiyel refahını etkiler. Bu şartlarda hangi düşüncede olursa olsun, kim neden cari açık istesin?

Yine ulusal düşünce sosyal – hukuk devletini savunur… Sosyal devlet anlayışına kim neden karşı çıkar? Çin’den ABD’ ye kadar, her devlette devletin yaptığı sosyal güvenlik hizmetinin tamamını veya önemli bir kısmını devlet yapar. Eğitimde etkinlik sağlamak için, parası olmayan yetenekli insanların eğitilmesi de devletin görevidir. Sağlık harcamalarını ister devlet yapsın, ister özel sektör, devlet bütçesinden finanse ediliyor. Demek ki sosyal devlet anlayışına, devlet –piyasa optimal işbirliğine yalnızca ön yargısı olanlar karşı çıkar.

Özelleştirmeye gelince, kimse devletin elbise veya ayakkabı üretmesini istemiyor. Ancak altyapı yatırımlarının, kamusal tekellerin, stratejik değeri olan veya kârlı olan devlet kuruluşlarının özel sektöre devri, hem tekel bu defa özel sektörde devam ettiği için haksız rekabet yaratıyor ve piyasa düzenini, bozuyor. Hem de özel sektör fiyatları artırarak halkın refahını düşürmüş oluyor. Devlet gelirlerini düşürüyor.

Ulusal düşünce, siyaset alanı ile inanç alanlarının farklı alanlar olduğuna inanır. Dini siyaset için kullanmanın, insana ve inanana karşı saygısızlık olduğunu kabul eder. Bu bağlamda Laiklik anlayışının demokrasi içinde, dine değil, dini tahakküme ve istibdada ve insan istismarına karşı bir duruş olarak algılanması gerekir. Laikliğin olmadığı bir Türkiye’de demokrasinin de olmayacağı çok açıktır. İslam dini bünyesinde, ibadet yanında sosyal ilişkileri yöneten yasaları da barındırır. Laiklik, hem dinin siyasi amaçla istismarını önler, hem de dinin devlet işlerinden ve yönetimden uzak tutularak daha saygın kalmasını sağlar. Kaldı ki uygulamada halkı Müslüman olan ülkelerde laiklik olmadan demokrasinin olmayacağı denenmiş bir gerçektir.

Bu şartlarda laikliğe kim karşı çıkar? Dini siyasete alet edenler karşı çıkar. Mamafih, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ODTÜ’de Erdoğan’ı protesto eden öğrenciler için “iflah olmaz ulusalcılar” demiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir