2020 yılı işsizlik verileri açıklandı. Fiilli işsiz sayısı =Açıklanan işsiz sayısı (4 milyon 061 bin) +iş aramayan işsizler (4 milyon 219 bin) = (8 milyon 280 bin) oldu. Fiili işsizlik oranı = Fiili işsiz sayısı ( 8 milyon 280 bin ) / Düzeltilmiş aktif Nüfus ( 35 milyon 092 bin ) = (Yüzde :23,6 ) oldu. Pandemi sonrası iki kişiden birisi işsizdir.
Bankaların takipteki kredilerinin oranı yüzde 5, takibi ertelenen kredilerin oranı yüzde 15 tir. Bankaları sağlamlaştırmak için toplum bedel ödedi. Yeni bir depremin altından kalkamayız.
Hangi veriye bakarsak bakalım , 15 milyon insanımız mutlak yoksuldur.
Dış borçlarda temerrüt riski yüksektir. Kur artışları rezervleri tüketti. Türkiye aramalı ve hammadde ithal edemezse , üretim yapamaz. Bu talo misliyle kötüleşir.
Biz bunları bırakmış yanlışlar komedyası olarak tescillenmiş bazı insanların ‘’spekülatif saldırı var ‘’ sözünü veya Yıldız sendromuna tutulmuş bir imamın faiz yorumunu , yada MB başkanının bir gecede nasıl değiştiğini tartışıyoruz. Gerçekte bunlar, otokrasiyi test ve hepimizi oyalama taktikleridir.
Eğer bu yıkıma çözüm önermezsek , alternatif üretmezsek , toplum kaderine teslim olur. CHP buhrandan çıkışın 9 yolunu açıkladı. Ben biraz daha detaylı ve farklı çıkış yolu önermek istiyorum.
Küreselleşme , gelişmekte olan ülkelere kalkınma politikalarını unutturdu. Bunun içindir ki çoğu gelişmekte olan ülke , yalnızca GSYH ‘da büyümeyi hedef aldı. Sosyal sorunlar , eğitim , gelir dağılımı ve yaşam kalitesi gibi kriterler göz ardı edildi. Türkiye de bu tuzağa düşen ülkeler arasındadır. Bu nedenle Türkiye’nin yeni bir kalkınma stratejisi benimsemesi lazımdır.
Kalkınmanın temel altyapısı kurumlarda iyileşme yapmaktır.
Ekonomide ne yaparsak yapalım, bu günkü durumda kurumsal altyapı bozulduğu için çıkış yolu yoktur. Kurumsal altyapıyı, demokrasi, hukuk, eğitim, devlet ve din oluşturur. Bir benzetme yaparsak, eğer altındaki ocak yanmazsa, su ısınmaz . Kurumsal altyapıyı kurmadan kalkınma politikaları etkili olmaz.
Siyaset kurumu katılımcı olmalıdır ;1980 darbesi ile , halkın siyasete katılması önlendi. Siyasi partiler kanunu ve seçim kanunu değişti. Zorunlu olan önseçim , partilerin inisiyatifine bırakıldı. Üstten aşağıya genel başkana bağlı biat kültürü oluştu. Bu uygulama Türkiye de demokrasinin önünü kesti. İnsan hakları ve demokratik özgürlükler , genel başkanların iyi niyetine kaldı. Maalesef Türkiye şimdi de güç zehirlenmesine yakalandı. 2017 yılına kadar Fredoom House (Dünya özgürlükler evi ) insan hakları ve demokratik özgürlükler endeksinde kısmen özgür statüde olan Türkiye bu tarihten sonra ‘’özgür olmayan ülkeler ‘’statüsüne geçti.
Yerli ve yabancı sermaye açısından , Raiting açısından , ülke riski açısından , mülkiyet güvencesi açısından , ekonomiyi olumsuz etkiledi. Bunun içindir ki , yatırımlar durdu.
Siyasi partiler ve seçim kanunu değiştirilerek , halkın siyasi tercihlerini yansıtmasına imkan vermek ve parlamenter sisteme geri dönmek gerekir.
Ülke yeniden Hukukun üstünlüğüne dönmelidir. Başkanlık sistemi ile birlikte yargı bağımsızlığı kağıt üstünde kaldı . Fiilen kaldırıldı. Hukukun üstünlüğünü yeniden tesis edilmelidir. Seçilmiş belediye başkanları yerine , bazı şirketlere kayyum atama durdurulmalı ve geri dönülmelidir. Ancak bu yolla hükümetler yeniden güven kazanabilir. Ayrıca uzun dönemli istikrar için mülkiyet ve ekonomi ile ilgili yasalar kalıcı olmalıdır.
Türkiye Liyakata dayalı , laik ve şeffaf bir devlet yapısına dönmelidir.
Eğitim kurumu , dini vesayetten kurtarılmalı , eğitimde işgücü planlaması yapılmalı ,ihtiyaç fazlası imam hatip ‘ler kapatılmalı yerlerini mesleki ve teknik eğitim okulları almalıdır. Kar amaçlı vakıf Üniversiteleri ve kolejler devletleştirilmeli. Yüksek öğrenim 1980 öncesinde olduğu gibi bilimsel ve idari özerkliğe dönmelidir.
Yarın devam edecek .