Başbakan ve AKP iktidarı, 12 Eylül’ü işine geldiği gibi kullanıyor… Birçok iddia , ‘’12 eylül olmasaydı , AKP olmazdı ‘’ şeklindedir.
12 Eylül’ün getirdiği ve Anayasada yer alan kurumlar içinde , siyasi iktidarlar ve Cumhurbaşkanları tarafından en fazla istismar edilen , YÖK’ olmuştur.
Anayasa değişmedikçe olmaya da devam edecek gibi görünüyor. Çünkü YÖK üyelerinin seçiminde siyasi iktidarlar her zaman ideolojik davranıyor.
Yükseköğretim Genel Kurulu:
1. Cumhurbaşkanı tarafından seçilen , Başkan ve yedi üye ,
2. Bakanlar Kurulunca Devlet görevlileri veya emeklileri arasından seçilen yedi üye ,
3. Genel Kurmay Başkanlığınca seçilen bir üye,
4. Üniversitelerarası Kurulca, Kurul üyesi olmayan profesör öğretim üyelerinden seçilen yedi üye olmak üzere yirmi üç kişiden oluşur.
Cumhurbaşkanının tutumu her zaman YÖK için belirleyici oluyor. Eğer Cumhurbaşkanı Hükümetle aynı partiden ise , YÖK otomatik olarak Hükümetin ve siyasi iktidarın bir organı haline geliyor.
Aslında , Anayasaya YÖK kararı , Doğramacının iradesi ile konulmuştur. 12 Eylül Yönetimi , Evren ve diğerleri , Üniversitelerin yeniden düzene sokulması işini tamamıyla Doğramacıya bırakmıştı… Doğramacı ise kendine ve kuracağı vakıf üniversitesine göre bir düzenleme yapmıştı.
Bu güne kadar , her gelen Cumhurbaşkanı , rektör atamalarından şikayet etmiştir… Ancak , Demirel dışında genellikle Cumhurbaşkanları taraflı davranmıştır.
Söz gelimi , sayın Sezer , 11 Üniversitede en fazla oy alanlar yerine daha düşük oy alanları rektör atadı. Çarpıcı atamalardan birisi , Kastamonu Üniversitesi’nde 15 oyla birinci olan Prof. Dr. Mustafa Safran yerine, sadece 2 oy alan Bahri Gökçebay’ı rektör olarak atamış olmasıdır.
Demokratik bakış açısından , YÖK için laf söylemek lüzumsuz olur. Çünkü YÖK’ ün atama şekliyle zaten tarafsız olması düşünülemez. Ancak Cumhurbaşkanı , hepimizin Cumhurbaşkanıdır ve Devletin ve demokratik Cumhuriyetin başıdır… Öncelikle rektörlük atamalarında demokratik olması , herkesi temsil etmesinin getirdiği bir zorunluluktur.
Sayın Gül , zamanında YÖK’ten ve Cumhurbaşkanlarının bu tür tasarruflarından en fazla mağdur olanlardan birisidir. Ne var ki kendisi de şimdi misliyle fazlasını yapmaktadır. En son rektörlük atamalarında , İTÜ’de ikinci sıradakini , Gazi Üniversitesinde 5 sıradakini rektör olarak atamıştır. Ayrıca kendisi rektör atamalarında rahatsızlığını belirtmiştir.
Mevcut atamalara bakınca , insanın aklına şu sorular geliyor :
- AKP iktidarı halkın oyu ile geldim diyerek , her uygulamayı yapıyor. Cumhurbaşkanı neden akademisyenlerin oyuna güvenmiyor ?
- Cumhurbaşkanı en yüksek oy alan rektör adayını sakıncalı bulabiliyor… Bunları son sıralardan birinci sıraya taşıyan YÖK üyelerini neden sakıncalı bulmuyor ? Acaba seçen mi sakıncalı , yoksa seçilen mi sakıncalıdır ?
- Yüzde 10 oy almasına rağmen Cumhurbaşkanın atadığı bir rektör , kendisine oy vermeyen yüzde 90 çoğunluğu nasıl idare edecek ? Yüzde 90 çoğunluk, antidemokratik ve haksız yere rektör olan söz konusu rektöre nasıl güvenecek ?
En doğrusu , Üniversitelerde akademik rektörlüğü ayırmak ve bunların seçimini yalnızca öğretim üyelerine bırakacak anayasa değişikliği yapmaktır.