Türkiye’de kurlar 2000 yılında İMF önerisi ile , para kurulu (Currency Board ) esasına göre çalışan haraketli çapa (crawling pep) sistemi ile belirleniyordu.2000 yılı için kur artışı hedef enflasyona göre yüzde 20 olarak belirlenmişti. Ne var ki 2000 yılında TÜFE oranı yüzde 39 olunca TL üstünde baskı oluştu. Karaborsa kur yükseldi.
2001 yılı şubat ayında kriz olunca , İMF bu defa 1999 yılında önerdiği ve 2000 yılında uygulanan haraketli çapa’nın tam tersini , dalgalı kur politikasını istedi.
O Tarihte Gözcü de yazıyordum. Gözcü 1996 ile 2007 yılları arasında doğan gurubunda yayınlanan ve Rahmi Turan’ın yönettiği tirajı da ortalama 140.000 olan günlük gazete idi. Gerek bu gazetedeki köşemde gerekse basında yer alan iki teklifim vardı ;
Birincisi ; 1 Temmuzdan itibaren kurların afişe edilmesi taahhütü bitiyor. Bant sistemi geliyor. 1 Temmuza kadar bant sistemini genişletmek gerekiyor. İlk 3 ayda yüzde 15`lik bir bant içinde, ikinci 3 ayda yüzde 20 bandında hareket edilmeli. Böylece bant sistemi değişmiyor, marjı değişiyor. Programı rafa kaldırmaya gerek kalmıyor.
İkincisi ; Dalgalı kur sistemi mevcut sistemin tam tersidir. Türkiye de , piyasa yapısı bu sisteme uygun değil , vadeli döviz işlemleri yok , dolarizasyon var , bu nedenlerle dalgalı kur sistemi kurlarda otomatik denge sağlayamaz. Kontrollü bir kur sistemine geçelim.
2005 yılında , kur riski diye kısa bir çalışma yaptım. Burada da dalgalı kur sisteminin istikrarı bozacağını açıklamıştım.( bu çalışmaya Web sayfamdan bakılabilir.)
Dalgalı kur sisteminde , cari açık ortaya çıkarsa döviz talebi artar. kurlar artar. İthalat azalır , ihracat artar. Cari denge sağlanır. Kur dengeye gelir. Ancak 2004 ile 2012 arasında cari açıktan fazla sıcak para girdi. Kur artmadı . TL değerlendi . Merkez Bankası TÜFE bazlı reel kur endeksi 2007 yılında 127 oldu. Yani TL yüzde 27 değerlendi. Kur politikasının öngördüğünün tersine ithalat arttı. Cari açık arttı. TL ‘nin değerlenmesi spekülatif sermayeye yaradı. TL değerlendikçe , spekülatif sermaye getirdiğinden daha fazla döviz götürüyordu.
2018 de kur şoku yaşadık , dış borç maliyetimiz arttı. Enflasyon Yi-ÜFE ‘de yüzde 40’ı , TÜFE ‘de yüzde 25’i geçti. Ekonomik dengeler alt üst oldu. Kur artışı ihracata da yaramadı. Zira ihracat malı üretiminde ithal girdi oranı yüzde 70 yüzde 80 dolayındadır.
İMF Türkiye dışında , Tayland , Endonezya ve Filipinlere de aynı şekilde dalgalı kur politikası dayattı. Ancak aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi bu ülkeler cari dolar olarak fert başına gelirin artmasına rağmen hala düşük gelir düzeyini kıramadılar. Türkiye bir ara Cari dolar cinsinden Fert başına GSYH olarak yüksek orta gelir grubuna çıktı. Ancak şimdi yeniden 10.000 dolar altındadır. 2018 ve 2019 yıllarında 2007 fert başına gelir seviyesinin de altına indi.
CARİ DOLAR OLARAK FERT BAŞINA GSYH
ÜLKELER DEĞİŞME | 2007 | 2018 | YÜZDE |
TAYLAND | 3973 | 7272 | 83.0 |
ENDENOZYA | 186O | 3894 | 109.0 |
FİLİPİNLER | 1670 | 3102 | 85.7 |
TÜRKİYE | 9711 | 9370 | -3.5 |
Dalgalı kur politikası , yalnızca spekülatif sermayeye yaradı. Spekülatif sermaye hem küreselleşmeyi yönlendirdi , hem de hükümetlere hakim oldu. 2011 yılına kadar Türkiye de faaliyet gösteren Soros’un açık toplum enstitüsünün yaptıkları bu dediğimin ispatıdır.
Soros Türkiye de siyaseti etkiledi. DSP ve Ecevit’in gitmesinde kimlerin nasıl etkili olduğunu iyi tahlil etmeliyiz. Kemal Derviş’in DSP’yi neden parçaladığını, aynı Derviş’in CHP’yi de Soros çizgisine getirmek istediği ve fakat Baykal’ın izin vermediği bilinen net gerçeklerdir.
Soros ; ülkelerde siyaseti yönlendirdiğini, ‘’Dünyanın her yanında böyle süreçleri destekliyorum. Şu anda Liberya’da yapıyoruz, Nepal’de yapabiliriz. ‘’ şeklinde açıklamıştır.
Çin para birimi Yuan 1994 yılında sabit kurla Amerikan Doları’na bağlandı. Sürekli cari fazla veriyor. Türkiye de aynı sabit kur rejimi doğru olmaz. Ancak bugünkü ekonomik koşullara uygun bir ara rejime geçmeliyiz.