TÜRK EKONOMİSİ İÇİN ÇIKIŞ YOLU

Almanya ve Fransa gibi ülkeler, Avrupa’da ekonomik ve siyasi birliğin geleceğinden endişe ediyorlar. Gerek AB ve gerekse söz konusu ülkeler bu endişelerini açıklıyorlar. İngiltere’nin Birlikten ayrılması da sorunun tuzu biberi oldu.

 

 

ABD ve Avrupa arasında ceza savaşı yaşanıyor. Avrupa’da bulunan ABD sermayesi Avrupa’yı tehdit ediyor.

 

Dünyada kağıt paraya, dolara karşı güven bunalımı yaşanıyor. Çin başta olmak üzere, birçok ülke resmi rezervlerindeki altın payını artırmaya başladı.

 

Dünyada, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, işsizlik arttı… Durgunluk yaşanıyor.

 

 

 

Özetle Küreselleşme süreci Spekülatif sermaye tuzağına düştükten, spekülatif sermaye tekeline girdikten sonra, dünya ekonomisin altı balçık haline geldi. Para ve faiz politikaları ile uzatmalar oynanıyor.

 

Bizim durumumuz biraz daha kötü… Zira spekülatif sermayenin, yükselen ekonomiler dediği ve bu sermayenin en fazla cirit attığı ülkeler içinde yer alıyoruz. Kırılganlığımız yüksek.

 

Mutlaka bu günkü günü birlik siyaseti ve kısa vadeli politikaları bırakıp, uzun vadeli, planlı adımlar atmamız gerekir.

 

1)Öncelikle iç ve dış politikayı adeta ipotek altına alan, din istismarını önlemek zorundayız. Dini siyasette kullanmanın nerede duracağı belli olmaz. Eğer Türkiye 1950’lerden beri, dine siyaset karıştırmasaydı, bu günkü feto’cu çete oluşmazdı. 

 

Dış politikada da öğle… Bir yandan Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar, diğer yandan İran ve Esat rejimi, Sünni ve Şii savaşları başlatmasaydı Suriye ve Işıd  sorunu daha çabuk çözülürdü. 

 

2)  2002 krizinden sonra, IMF ‘nin önerdiği ve  spekülatif sermayeye, sıcak paraya ödün veren politikalarından sonra, Türkiye de tasarruf oranı, yüzde 20’lerden bu gün yüzde 13 ‘e geriledi. Bir yandan da yatırımların Milli Gelire oranı düştü. Ancak yatırım-tasarruf açığını dış kaynakla karşılamak zorunda kaldık. Yani 15 senedir cari açıkla yaşıyoruz.

 

Yatırımları artırmak ve işsizliği düşürmek için, önce yatırım ortamı yaratmalıyız. Bunun içinde terörün önlenmesi, Suriye sorununun çözülmesi gerekir.

 

3) Kalıcı istikrar için yeni bir ulusal program yapmamız gerekir. Bu programı, politikalarda etkinliğin ve yapısal dönüşümün sağlanması için koordineli bir şekilde uygulamak zorundayız.

 

Bunun için 1980’ den beri askıya alınan planlamayı yeniden devreye sokmalıyız. küresel süreçte ulusal politikaları koordine edecek “dinamik bir planlama” modeli getirmeliyiz.

 

1963 sonrası, ithal ikamesine dayalı politikalar aşırı ölçüde dövize ihtiyaç göstermiş, sabit kur rejimi altında döviz sorunu ortaya çıkmıştır. Eğer Türkiye’de üçüncü beş yıllık plandan itibaren, petrol krizi ve altın standardına bağlı dolar uygulamasının kalkmasıyla, planlama stratejisi değişmiş olsaydı. 1978-1980 krizlerini yaşamazdık.

 

Yine  AKP hükümetleri 2002 Kısa vadeli, günübirlik politikalara ağırlık veren  İMF programını  bırakıp, sektörel dengeleri, faktörel dengeleri, dış dengeyi sağlayacak bir “yapısal dönüşüm programı” yapsaydı, bu gün Türk ekonomisi dünyada en kırılgan ekonomiler arasında  olmazdı.

 

4) Hükümet üyeleri dahil, herkes yapısal sorunları söylüyor ve fakat uygulama yapılmıyor. Yapılması gerekenler:

 

Para ve Maliye Politikası:

 

MB’’ nın özerkliğine dokunmadan mevcut MB kanunu değiştirilerek reel döviz kuru hedeflenmelidir.

 

Konvertibilite sınır getirilmeli. İç ve dış para hareketlerinde 10.000 doların üstünde paranın kaynağı sorulmalıdır.

 

Bankalar kanunu değiştirilip, bankaların iştiraklerine sınırlama getirilmeli, kredi faizlerine reel faiz sınırı getirilmelidir. Bankaların gizli faiz almaları önlenmelidir. Bankaların yabancıya satışına sınır getirilmeli mevcut bankalarda yüzde 20’ den fazla olan yabancı hisseler hazine tarafından satın alınmalıdır. Off-shore bankacılık şeffaf kurallara bağlanmalıdır.

Dolaylı vergiler düşürülmeli, asgari ücretin tamamı vergi dışı tutularak, halkın satın alma gücü artırılmalıdır. Kentsel rantlardan vergi alınmalıdır.

Yüzde 37 olan istihdam yükü, yüzde 25’ e indirilmelidir.

 

Tarım:

 

Tarım sektörüne spesifik ve müdahaleler yapılmalı. Tarımsal destekler artırılmalıdır.

 

Kamu sektörü:

 

Altyapı yatırımları özelleştirme dışında kalmalıdır. Merkezi devlet ve mahalli idarelerin, yetki ve sorumluluğu yeniden tarif edilmelidir. Yetki çatışması önlenmelidir. Hazinenin dışında devlet borçlarını yönetmek için ayrı bir “Borç Amortisman İdaresi” kurulmalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir