TÜRKİYE’NİN ULUSAL EKONOMİK ÇIKARI

Başkanından işçisine, tüm ABD halkı, dünyada atılan her adımda ABD ulusal çıkarlarının koruması gerektiği konusunda hemfikirdir.
Çin, dış ekonomik ilişkilerde rekabet gücünü korumak için sürekli olarak milli parasını düşük tutuyor. ABD ve Avrupa Yuan’ın değerini artırsın diye Çin’i sıkıştırıyor.
Bu nedenledir ki, Çin dış cari işlemler fazlası veriyor. Hindistan ve Brezilya da aynı şekilde cari fazla veriyor.
Türkiye de, bırakın ulusal çıkarları korumak, ulusalcılık da suç gibi gösterilmek isteniyor.
Örneğin, Ergenekon davasında, ulusalcılık suç unsuru gibi gösteriliyor. Yalnız suçlayanlar değil, suçlananlar da ulusalcılığı kabul etmiyor. Geçenlerde ifade veren birisi de “ben ulusalcı değilim” dedi, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz de daha önceki ifadesinde “ben Amerikancıyım” demişti.

Ekonomide ulusal kelimesi, diğer ülkeler ve toplumlar karşısında, kendi ülkemizin ve halkımızın çıkarlarını korumaktır… Yalnız ABD ve AB değil, sanayileşmiş ülkelerin tamamı bunu yapıyor… Örneğin, özelleştirmelerde veya uluslararası ihalelerde, başkanlar, başbakanlar devreye giriyor.
Bu günkü iktidar döneminde, dış ekonomik ilişkilerde akıl almaz bir şekilde Türk ekonomisi dış sömürüye açık, dış sömürüye karşı korumasız bir yapı kazandı.
Kürselleşmeyi bir ekonomik sömürü aracı olarak planlayanlar, en iyi sonucu Türkiye’den aldılar. Türkiye, yüksek dış açıklar veriyor. Yabancılar yüksek kâr ve faiz transferi yapıyor. Bankalar yabancıya geçti. Şimdi Hükümet, basını da yabancıya veriyor.
Aslında, küreselleşmeden prensip olarak tüm insanlığın fayda göreceği öne sürülüyordu… Teorik olarak da bu sav doğru idi. Gel gör ki küreselleşme dünyada ekonomileri aşırı kırılgan yaptı… Dünyada zengin-fakir farkı açıldı.
Küreselleşmenin başarılı olması için iki temel altyapı olmalıydı… Birisi, gümrüklerin, kotaların olmadığı, sermaye gibi mal ve emeğin de serbest dolaşabileceği bir dünya… İkincisi ise döviz kurlarında ve teşviklerle rekabetin bozulmayacağı bir piyasa…
Gerçekte ise küreselleşme, hedge fonlar denilen, köpek balığı gibi her tarafa saldıran spekülatif fonların dünyası oldu. Sonuç hüsran oldu. Daha da olacağa benziyor.
İktisatta Ricardo’nun çok bilinen mukayeseli (Karşılaştırmalı) üstünlükler teorisi bile, ticaret yapan iki ülkenin, ikisinin de kârlı çıkabileceği bir ilişkiyi açıklamaktadır.
Sonuç olarak, bugünkü şekliyle, küreselleşme, başta biz olmak üzere, rasyonel ve “Milli İktisat Politikaları” uygulamayan gelişmekte olan ülkelerin kan kaybına neden olmuştur.
Bu durumda, küreselleşmeyi engellemek elimizde olmadığına göre, yapabileceğimiz, küreselleşme sürecinden nasıl kârlı çıkacağımızı düşünmektir… Bunun yolu da “Ulusal politikalar’’ uygulamaktan geçiyor.
Her şeyden önce dış rekabet gücümüzü artırmak için, daha gerçekçi bir kur rejimi uygulamak gerekir. Sıcak para ve spekülatif sermayeyi sınırlamak zorundayız. Bankalarda ve medyada yabancı payını düşürmek zorundayız.
Buna karşılık, Türkiye’ye uzun dönemli ve yeni yatırım yapacak, yeni teknoloji getirecek, istihdam yaratacak yabancı sermayeli yatırımları desteklemek gerekir.
Bu söylediklerimi de bu hükümet yapmaz.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir