Dünya Bankası her yıl “Dünya Ülkeleri Kalkınma Raporu”nu yayınlar..Bu raporlarda Türkiye’nin dünya ülkeleri içinde en hızlı fakirleşen ülkeler arasında yer aldığı yazılıyor. Siyasi iktidar, meseleye tek taraflı ve mutlak anlamda bakıyor. Örneğin TÜİK’in hazırladığı anketlere göre ilk yüzde 20’de yer alan nüfusun gelirinde artış olduğu ifade ediliyor. Ancak dünyada bu artış daha fazla ise, biz nispi anlamda daha geri kalmış oluyoruz.
* DEVLET verginin üçte ikisini, ÖTV ve KDV şeklinde dolaylı vergi olarak, fakir ve zenginin aynı oranda ödediği vergilerle topluyor. Bu vergilerle hazine bütçenin dörtte birini üç-beş bin kişiye yüksek reel faiz olarak veriyor. Yani Hazine fakirden vergi alıp, zengine faiz dağıtan bir kurum olarak çalışıyor. Bu şartlarda elbette gelir dağlımı bozulacaktır.
* Cari açık düşük kurun bir sonucudur. Düşük kur ithal malının daha ucuza alınmasına imkân veriyor. Aradaki fark cari açık olarak yansıyor. Bu açığı da , borçla veya devletin malını mülkünü satarak kapatıyoruz. Borcu bu halk ödeyecek. Satılanlar da halkın ortak malıdır. Bu demektir ki ithal malı kullanmayan fakir-fukara halktan, ithal malı kullanan belirli sayıda insana dolaylı yoldan gelir transfer ediliyor.
* Hem işsiz sayısı artıyor. Hem de aktif nüfus oranı düşüyor. İşsizlik ve çalışmıyor olmak, elbette fakir sayısını artıracaktır.
Dünya Bankası’nın politikası
BİZİM gibi ülkelerde gelir dağılımının aşırı bozulması, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, sanayileşmiş ülkeleri ve dünya istikrarını sağlamakla görevli kurumları yakından ilgilendiriyor.. Zira dünyada fakirliğin tırmanması sosyal tepkilerin artmasına neden olur.. Dünyada anarşi hızlanabilir. Türkiye’de fakirlikle anarşi arasındaki bağlantı en iyi ifadesini “Biri yer biri bakar kıyamet bundan kopar” sözlerinde bulmuştur. Öte yandan, gelir dağılımının aşırı bozulması toplum vicdanını rahatsız eder .. Kapitalist sisteme alternatif arayışlar hızlanır..
Sosyal demokrasi azaltabilir
1848’DE yayınlanan “Komünist Manifesto” da, o günkü fakirliğe ve gelir dağılımındaki uçuruma karşı alternatif bir sosyo-ekonomik sistem öneriyordu. Ne var ki, bugün bu sistem de de eksiklikler olduğu anlaşıldı. Çağımızda fakirliği ulusal çıkarları koruyan bir sosyal demokrasi sistemi azaltabilir. Bu da gelişmekte olan ülkeleri korkutuyor. Zira bugün bizim 2008’de 38 milyar dolar cari açık vermemiz, bizimle ekonomik ilişki içinde olan gelişmiş ülkelerin kazanması demektir. Ulusal ekonomik çıkarları kollarsak, gelişmiş ülkeler bu dolaylı sömürü imkânını kaybetmiş olurlar.
İşte bütün bu nedenlerden dolayı, Türkiye’nin fakirleşmesi gelişmiş ülkeler ve onların adına hareket eden Dünya Bankası için önlenmelidir. Dünya Bankası’nın bizim gibi ülkelerde fakirliği önleme projeleri de ve yatırım kredileri bu amaçla yapılmaktadır.
Gözle görülür artış var