Milli paranın aşırı değer kazanması , döviz karşısında reel değerinin artması demektir. ABD ve Avrupa Birliği , Çin’e Milli parası Yuan’ın değerini artırması için baskı yapmaktadır. Bu baskıya kamu oyu ‘’Kur savaşları ‘’ diye adlandırmıştır. Çin ise , direnmekte ve Yuan’ın değerlenmesi halinde cari açık vereceğini söylemektedir.
Türk Lirasının aşırı değer kazandığı konusunda kamu oyunu yanıltıcı beyan ve yazılar yazılmaktadır. Başta Merkez bankası başkanı TL’nin değerli olmadığını savunmaktadır.
Gerek Merkez Bankası Başkanı ve gerekse bu konuda birkaç köşe yazarı TL’ nin değerli olmadığını söyleyerek , ya gerçeği görmekte zorlanmaktalar veya bilerek kamu oyuna yanlış söylemeyi tercih etmektedirler.
Aslında Türk Lirasının ne kadar aşırı değerlendiğini Merkez Bankasının hesapladığı ‘’reel efektif döviz kuru endeksleri ‘’ göstermektedir.
MB reel efektif döviz kurunu şöyle açıklamaktadır: “Reel efektif döviz kuru (REDK) nominal efektif döviz kurunun fiyat endeksleriyle deflate edilmiş hali olup, fiyat rekabetinin önemli bir göstergesidir ve ilgili ülkenin fiyat düzeyinin dış ticaret yaptığı ülkelerin fiyat düzeylerine oranının ağırlıklı geometrik ortalaması olarak hesaplanmaktadır.”
Reel efektif döviz kuru endeksleri hem TÜFE, hem de TEFE (şimdi ÜFE) fiyat artışlarına dayalı olarak hesap edilmektedir. Endeks değerlerinin yüzün üstünde olması, Liranın aşırı değerli olduğunu, tersi ise dövizlerin değerli olduğunu göstermektedir.
MB reel efektif kur endeksini, fiyat rekabetinin önemli bir göstergesi olarak tarif ediyor… Yani Türk lirasının değerlenmiş olması durumunda ,Türkiye ‘nin dış rekabet gücü düşüyor ve ihracat mallarımız diğer ülke mallarıyla rekabet edemiyor.
MB’ nın 2003 ve TÜFE bazlı reel kur endeksine göre , 2004 yılında döviz kuru dengede kaldı. 2005 ten sonra TL değerlendi. Ocak 2008 tarihinde 131.7 oldu. Yani o tarihte TL yüzde 31.7 oranında aşırı değerli para idi. 2012 yılı Mayıs ayında reel kur endeksi , 116,6 ‘dır. Yani TL hala yüzde 16.6 oranında aşırı değerlidir.
TL aşırı değer kazandığı için , Türkiye rekabet gücünü kaybetti. İthal girdi oranı da yüzde 72’ler düzeyine çıktı… İhracat mallarımızın üretiminde yüzde 80 oranında ithal girdi var. İthal girdi oranını sürekli artırmak ta mümkün değildir. Bu şartlarda, ithalattaki artışın daha büyük olmasıyla, cari açıkta hızlı bir artış gösterdi.
TL’nin aşırı değer kazanması uygulamakta olan dalgalı kur sisteminden ileri geldi. Çünkü bu sisitem bizim ekonomik altyapıya uymadı.
1)Dalgalı veya serbest kur politikası için, döviz arz-talebinin dengede oluşmasını sağlayacak piyasa yapısının ve piyasa şartlarının olması gerekir. Kısa vadeli dış borcun yüksek olduğu, dış borçlanma maliyetinin yüksek olduğu, iç tasarrufların yetersiz olduğu bir ekonomide döviz arz ve talebi serbestçe oluşmaz.
2) Türkiye’de finansal piyasalar yeteri kadar gelişmemiştir. Kur riskine karşı koruma sağlayacak enstrümanlar dün hiç yoktu… Bugün ise yetersizdir… Örneğin “Vadeli Döviz İşlemler” piyasaları gelişmemiştir.
3) Giren kısa vadeli sermaye (sıcak para) ile fiili yatırım yapmayan ( karlı yatırımları ve gayrimenkul alımı için giren ) doğrudan yabancı yatırım sermayesi , cari açıktan daha yüksek olduğu için , kur üzerinde baskı oluşmuştur. TL değerlenmiştir.
4) MB’ enflasyonla mücadelede kurları “gizli çıpa” olarak kullanmaktadır. Kur artışı sırasında sürekli piyasaya müdahale etmiş ve MB bizzat değerli TL hedefi açıklamıştır.
5) Dolarizasyonun olduğu bir ülkede, dalgalı kur sistemi döviz piyasasının serbest çalışmasını önler… Dalgalı kur politikası etkinliğini kaybeder. Kur poltikası çalışmaz. Zira elde döviz tutanların nasıl bir yol izleyecekleri , yastık altı döviz durumları önceden bilinmez.
6) Bankaların gizli pozisyon açığı vermelerine imkân sağlayan bir mevzuatın olması da, döviz arz-talebini saptırır. Bankalar döviz hamili ve dövize endeksli hazine kağıtlarını döviz pozisyon açıklarını kapamada kullanmaktadırlar.