Türk Hava Yolları ile ilgili sıkıntılı ve spekülatif nitelikte haberler bitmiyor.. THY halkın malı olduğu için bu haberler yalnızca seyahat edenleri değil herkesi ilgilendiriyor.
Son iki günde medyada THY ile ilgili 3 önemli haber yer aldı..
· İstanbul – Pekin seferi 12 saat rötar yaptı.
· THY kadın hosteslere “hamile kalmama” şartı getirdi.. Hamile kalan işten çıkarılacak.
· İstanbul – Tokyo uçağı türbülansa girdi.. 6 kişi yaralandı.
Türbülans olayında kimsenin günahı yok.. Ancak ilk 2 haber, THY’ da önemli bir “yönetim sorunu” yaşandığını ortaya çıkarıyor.
THY da yönetim sorunu öteden beri vardır. Ancak şimdi bu sorun tırmandı.. Bunun nedeni de “kadrolaşma” isteğidir. Kadrolaşma isteği nedeniyle deneyimli elemanların çıkarıldığını yerine deneyimsizlerin alındığı tartışılıyor.. Mamafih kadrolaşmanın en çarpıcı örneği iki hafta önce yaşandı..THY da 2 kabin memurunun içki servisini yapmak istemediği medyada yer aldı.. Ulaştırma Bakanı da bunun yanlış olduğunu açıkladı.
THY kasıtlı olarak mı kötü yönetiliyor.. Yoksa siyasi iktidardakilerin yönetime yaklaşımları mı böyledir ?
Bu soruların cevabı olayların içinde zaten var.. Örneğin AKP dışındaki bir yönetim olsaydı, kabin memurunun “içki servisi” yapmaması akla gelir miydi?
2.Temmuz günü, Kars Havaalanında 12.15 uçağı, Başbakanın Erzurum da olması nedeniyle, Erzurum a indi.. Kars yolcularının biletleri iptal edildi .. 150 kişi açıkta kaldı.. Ertesi günkü uçakta doluydu.. Bu sorunu bu köşede yazdım.. “ THY bu işi hep yapar “ şeklinde e-mailler geldi.. Bunlardan birisini ve bugünkü siyasi iktidarın yönetim anlayışına cevap olacak bir mail’i Avukat İbrahim Semiz gönderdi. Aynen şöyle :
“ Saygıdeğer Hocam, 04.Temmuz.2006 tarihli yazınız beni 1970’ li yıllara götürdü.
Çocuklarımla birlikte Sıvas’tan bindiğimiz uçakla Ankara ya ulaşmıştık, İstanbul’ a aktarma yapılacak uçağımız saat 15.00 de kalkacağını söylediler, fakat saat 15.00 olmasına rağmen bizi uçağa almadılar. Başvurduğumuzda ilgililer uçağın arızalı olduğunu söylediler. Israrlı başvurularımıza çelişkili yanıtlar verilmeye başlandı. İstanbul yolcuları içinde yurtdışına gidecek işçilerimiz dışında hasta ve hasta yakınları da vardı.
Kalkacak uçağımızı izlemekteyken birden bire gördüklerimiz karşısında irkildik. Zira uçağımıza Necmettin Erbakan, Korkut Özal ve Fehim Adak olmak üzere şu an ismini hatırlayamadığım aynı kabineye mensup sekiz kişinin bindiğini gördük. Bu sekiz kişi ile birlikte bizim uçağımızın Van’a hareket edeceğini öğrendik.
Böyle bir ilkellik karşısında adeta hepimiz şaşkına dönmüştük. Sorumlulara yaptığımız başvurularda hiçbir sorumlu bulmak mümkün olmuyordu, zira karşımıza çıkamaz duruma düşmüşlerdi.
Bu durumu teşhir ve uçuş hakkımızın bize sağlanması için her çareye başvurmak zorunda kaldık. Özellikle basın kuruluşlarını haberdar etmeyi zorunlu saydık. Önemli gazetelere ve Cumhuriyet Gazetesine durumu bildirdik. Sadece Cumhuriyet Gazetesinde üç veya dört sütuna manşette uçağımızın Erbakan ve suç ortakları tarafından Van a götürüldüğü ayrıntılı olarak yayımlandı. Bu bakımdan sizin bu günkü haberiniz beni 1970 li yıllara götürdü. Aynı kökten ve aynı cemaatten gelen bu kişilerden başka ne beklenebilirdi ki? “