Terör, demokratik yollarla alınması imkânsız olan isteklerin, zorla almak eylemidir. Terör isteklerine, demokratik açıdan bakmak isteyenlerin bu gerçeği her zaman göz önünde bulundurması gerekir.
Teröre doğrudan destek veren uygulamaları, her gün yaşıyoruz. Birde bilerek veya bilmeyerek teröre dolaylı yoldan destek verenler var. Bu desteği daha çok siyasiler yapıyor.
Sözgelimi, hükümetin demokratik açılımı ve PKK ile doğrudan görüşmesi, terör örgütünün moralini artırmıştır. Devletle müzakere masasına oturan terör örgütü, kendini iki taraftan eşit biri olarak görmüştür. Kaldı ki, bu süreç bir terörle mücadele boşluğu yaratmış ve PKK’nın bölgeye yerleşmesine kısmen imkân hazırlamıştır.
Geçenlerde, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun eşine bir gazeteci soruyor:
– “CHP’nin seçimlerdeki performansı sizce nasıldı?” Bayan Kılıçdaroğlu verdiği cevap içinde:
–“BDP’nin kadın milletvekillerine bakıyorum, canavar gibiler.” diyor. Bu söz, CHP’ye mi yarar, yoksa BDP’ye mi yarar?
Bir başka tartışma “Dersim” tartışmasıdır. Dersim tartışması da, dolaylı yoldan terörün ekmeğine yağ sürüyor. Bu hususta iyi niyetle bakanların, tartışmanın sonucunu da iyi hesap etmeleri gerekir. Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın Sakarya Mitinginde, “vergi vermediler diye Dersim’in köylerini kim bombaladı? Zamanının, o zaman ki Cumhurbaşkanının emriyle… Kimdi? İsmet İnönü, CHP’nin başındaydı. Yani CHP bombaladı. 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir… Gelin de siz bunu temizleyin önce.” şeklinde konuşmuştu.
Başbakan, oy uğruna bir milletin tarihine yanlış notlar düşüyor.
Gerçekte kendisi de Dersim isyanının başka türlü bastırılmasının imkânsız olduğunu biliyor.
Dersim olayı Başbakanın sandığı gibi, vergi nedeniyle çıkmamıştır. Bu günde ülkeyi bölmek isteyenler, vergi vermek istemiyor. Vergi bir araçtır. Temel sorun, ülkenin bölünmesi, devlet içinde devlet oluşturmaktır.
Dersim olayları bazı aşiretlerin, inşaat halindeki jandarma karakollarına ateş etmesiyle, devletin yapmakta olduğu asma köprüyü yıkıp, telefon hatlarını kesmesiyle başlamıştır. Aslında, bu bölgede geçmişte de her zaman ağalık hakim olmuştur. Bu ağalar, halkın devlete değil kendisine vergi vermesini istiyordu. Söz gelimi, halk elinde kalan mahsulün bir kısmını, “derviş hakkı” veya “çıraklık” gibi isimlerle pir denilen insanlara vermek zorunda kalıyordu.
Özet olarak bu bölgede ağalar halkı ezmiş, devlette vatandaşına sahip çıkmak istemiştir. Soyguna ve talana dayanan bir sisteme son vermek istemiştir. Bu ise ağaların işine gelmemiş… Halkı istismar ederek isyana teşvik etmişlerdir. Kaldı ki, bu olayları İngilizlerin provoke ettiğini de herkes bilir.
Başbakanın yanlışı yetmedi, şimdi yeni CHP Genel Başkanı da Dersimi kullanıyor.
Dersim olayları mağdurları diye Avukat Hüseyin Aygün 2010 yılında devlet aleyhine 3 dava açtı. Arkasından “Dersim, Birleşmiş Milletler tarifine göre soykırımdır.” dedi. Arkasından ABD’li avukatlarla birlikte Dersimi Avrupa insan hakları mahkemesine taşıyacağız dedi. Kılıçdaroğlu ise Hüseyin Aygün’ün bu konudaki tutumunu ödüllendirdi… Partiye davet etti, üye yaptı ve milletvekili yaptı.
Yine bayan Kılıçdaroğlu, yukarıda sözünü ettiğimiz aynı röportajda “Dersimin acısıyla yaşadıklarını, eşinin ailesinden 40 kişinin öldürüldüğünü, öfkelendiklerini” söyledi.
Nihayet, Hüseyin Aygün işi daha da tırmandırarak,10 Kasım da, “Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP’dir. Atatürk’ün katliamdan haberdar olmaması mümkün değildir.” demiştir. Yetmedi Kılıçdaoğlu, Dersim dosyasının açılacağını parti programına koydu. Türkiye, sözde Ermeni soykırımı ile uğraşırken, Dersim soykırım iddiaları, başta CHP’ye zarar verecektir.
Eğer, Yeni CHP’nin eskiden gelen milletvekilleri, parti meclisi üyeleri ve tüm örgüt bu sorumsuzluğa karşı hiç bir tepki göstermezse, aynı yanlışın içine düşmüş olacaktır.